27 Aralık 2023 Çarşamba

Şempanze Trekking, Uganda

Sonunda Korona salgını nedeni ile ertelediğimiz Ruanda ve Uganda gezisinin sonuna geldik. Şempanze Trekkingi de tamamlayıp Türkiye’ye Entebe’den döneceğiz. Tüm gezimizi aracımızla yaptık. Uzun bir mesafe kat ettik. Toplamda 2.628 km yol aldık. Uzun ve yorucu gibi gelebilir. Gördüklerimiz ve yaşadıklarımızdan aldığımız keyfin yanında bu hafif kalır.

Şempanzeler, başkent Kampala'nın kuzeybatısında, Murchison Şelalesi Milli Parkı yolu üzerinde ve Albert Gölü'nün kuzeydoğusundaki yamaçtaki Budongo Ormanı’nda yaşıyorlar. Sabah erken saatlerinde Murchison Falls Ulusal Parkı Bölgesi’nde bulunan otelimizden şempanzeleri görmek için ayrılıyoruz. Yürüyüşün sabahın erken saatlerinde yapılması önemli. Şempanzeler sabah erken saatlerde ağaçların yüksek dallarından zemine doğru beslenmek için iniyorlar. Günün ilerleyen saatlerinde de yükseklere çıkıyorlar. Alçaklarda beslenirken yakalayacağımız şempazeleri daha rahat görebiliriz.

Bu yürüyüşün bir güzel tarafı da goril yürüyüşünde olduğu gibi fazladan bir ücret ödenmiyor ve önceden rezervasyon yaptırmıyorsunuz. Gezi programının içinde sunuluyor.

Araçla ilk buluşma noktasına geliyoruz. Son derece modern ve yeşil bir ortamda tasarlanmış ilk toplanma alanı. Hediyelik eşya satan dükkanları, büfeleri, temiz tuvaletleri ile örnek bir yer. Kahve servisi bedava. Ayrıca kadınlı erkekli bir grup, geleneksel renkli kıyafetleri içerisinde danslı gösterilerini yapıyorlar. Bu gösteriler, tüm gruplar şempanzeleri görmek için bölgeden ayrılana kadar devam ediyor. Gerçekten hareketli danslarının seyredilmesi ve ritimli müziklerinin dinlenmesi keyifli. Heyecan ve endişemizin yatışması için bizi oyalıyorlar. Olsun eğleceli ve kahveli, güzel bir yer. Şikayetimiz yok.

Bilmiyorlar ki biz, goril jungle trekkingimizi tamamlayarak geldik. Artık bilgili ve tecrübeliyiz. Neler yapmamız, neler yapmamamız gerekir biliyoruz. Bilmediğimiz şempazlerin orman içerisinde davranış biçimleri.

Sonunda toplantı haberi geldi. Toplantı yeri bu iş için hazırlanmış güzel bir kameriye. Yarım daire şeklinde rehberin karşısına oturuyoruz. O da ilk önce şempazeler ile ilgili bilgi vererek konuşmasına başlıyor.

Şempanzeler, 20-60 kilometrekarelik bir alanda 40 ile 80 birey arasında değişen gruplar halinde yaşamlarını sürdürüyorlar. Gün içinde yaş, cinsiyet ve boylarına göre küçük gruplara ayrılarak dolaşıyorlar. Şempanzeler yemeklerini temin etmek ya da bakımları için yaprak, dal ve kütük gibi ilkel aletleri kullanabiliyorlar. Yağmur suyunu toplamak ya da saçlarını temizlemek için de yapraklardan faydalanıyorlar; otları ve dalları becerikli bir şekilde termitleri yuvalarından çıkarmak için kullanılıyor.

Genelde otobur olan şempanzelerin besinlerinin %10’unu et kapsıyor. Solucan, kuşlar ve termitlerin yanı sıra sık olmasa da diğer başka memelileri de tercih edebiliyorlar. Menüleri çok çeşitli demek ki. Her gece dalları ve yaprakları üstüste koyarak uyumak için yuvalar yapıyorlar. Rahatlarına da düşkünler. Erkekler zemine yakın dallarda yuva yaparken, dişiler özellikle anneler, yüksek ağaç tepelerinde yuvalanıyorlar. Güvenlik nedenlerinden olsa gerek.

İnsanın ataları olan şempanzelerden altı milyon yıl önce birbirinden ayrıldığını ve %96-99 DNA benzerliği ile şempanzelerin bize gorillerden daha yakın akrabamız olduğunu öğreniyoruz. Ne mutlu ki bize sonunda atalarımızın yerini bulduk ve çok yakın zamanda onlara kavuşarak uzun asırlar sonra hasret gidereceğiz.

Yağmurluk, sopa (baston) ve bir şişe su alınmasını tavsiye ediyorlar. Eğer bunlar yanınızda yoksa kiralayabiliyorsunuz. Goril trekking de olduğu gibi bir portör kiralayabilirsiniz. Yürüyüşünüz süresince size çok faydası olacaktır. İki kişi birlerşip bir portöde kiralanabilir. Böylesi daha da ekonomik olur. Sonunda bir portör 20 USD. Eğer bir portör kiralarsanız, orman içerisinde yapacağınız yürüyüş sırasındaki ağır şartları gördükten sonra ne kadar doğru karar verdiğinizi anlayacaksınız. Kadın ya da erkek portör kiralayabilirsiniz.

Hafif ve hava alan kıyafetleri tercih edin. Şort asla, bot mutlaka. Uzun kollu gömlekler giyinin. Pantolon paçalarını böcek ve karıncalardan korunmak için çoraplarınızın içerisine sokun. Tozluğunuz var ise yanınızda kesinlikle götürün. Böcek kovucu sürmeyi ihmal etmeyin. Kendinize, özellikle yaşınız ileri ise fazla güvenmeyin. Size söylenenleri gerçekleştirmekten kaçınmayın.

Şempanze yürüyüşünün de, goril yürüyüşünde olduğu gibi kati kuralları var. Şempazeler ile karşılaşıldığında aranızdaki mesafeyi asgari 8 metre civarında tutmak gerekiyor. Şempanzelere yiyecek verilmiyor.

Şempanzelere yiyecek verilmemesi gerekiyor. 12 yaş altı çocuklar bu trekkinge katılamıyor.

Flaşlı fotoğraf çekilmemesi de özellikle belirtiliyor.

Sonunda brifing tamamlandı. Bir adet telsizli bir rehber, iki adet silahlı ve palalı korucu bize katıldı. Telsiz daha önce bölgeye gitmiş, şempanzeleri bizim için bulacak korucular ile haberleşmek için. Palalar da, balta girmemiş ormanda otları kesip yol açmak maksadı ile kullanılıyor. Şempanzeleri bulacak korucular, yöre köylerden seçiliyor. Bunların biraz daha eğitimlileri rehber olarak görevlendiriliyor.

Budongo Ormanı da çok sık ağaçlar, çalılar ve sarmaşıklarla iç içe girmiş, yol vermeyen bir yağmur ormanı. Orman kelimesi, hafif kaldığından ben bu tip ormanları jungle (balta girmemiş orman) olarak tanımlıyorum.

Araçlarla şempanze trekking başlama noktasına geldik. Karşımızda orman. Birkaç adım sonra rehber ve korucular önde ormana dalacağız. Dalamıyoruz çünkü ağaçlar, çalı ve sarmaşıklardan örülmüş bir duvar vcvar karşımızda. Bu duvarı delip yol açmak bizim değil korucuların işi. Bunu da çok iyi yapıyorlar. Alışmışlar hiç durmadan bir darbeli matkap gibi duvarı deliyorlar. Biz de ileliyoruz. Korucuların tüm gayret ve becerilerine rağmen bazı ince dallar kalabiliyor. Bunlar da bizim kol ve bacaklarımıza dolanıyor. Ellerimizle bunları kenara çekiyoruz. Ellerinizi korumak istiyorsanız bahçıvan eldivenleri faydalı olur.

Korucuların açtığı dehlizden yaklaşık bir saattir yürüyoruz. Arada biraz dinlenmek ve biraz da su içmek için kısa da olsa durup dinleniyoruz. Öyle ya ne kadar gideceğimizi bilemiyoruz. Önden şempanzeleri bulmak için giden koruculardan da bir haber yok. Öyleyse yola devam. Bir tepeyi geçip diğer tepenin eteklerine geldimizde kendi kendime işte bu son tepe ve hemen arkasında da şempanzeleri bulacağız diyorum. Ne gezer koruculardan hiç haber yok. İki saati bulduk. Şempanzeleri bulacağımız ümidi de azalıyor. Bu halimizi gören rehber, dayanın bundan sonraki tepenin yamaçlarındalar diye bize moral vermeye çalışıyor. Yürüyüş koluna yorulduk mu diye bağırıyorum. Cevap hep bir ağızdan, hayır. Geri dönelim mi, son şansınız diyorum. Cevap yine hayır.

Öyleyse şempanzeleri buluncaya kadar devam.

Sonunda rehberin telsizinden telaşlı yüksek tonda konuşmaları duyduk. Galiba buldular. Evet korucular, şempanzeleri bulmuşlar. Son bir gayretle onlara doğru gidiyoruz, ama hemen yakınımızda değiller. Biraz daha yürümemiz gerekiyor.

Sonunda ormanın derinliklerinden gelen sesi duyduk. O tarafa doğru yönelen rehberimizi takibe başladık. Biz yaklaştıkça ses gittikçe artıyordu. En yüksek noktaya çıktığı yer şempanzelerin bulunduğu yer.

Başımızın üstünde daldan dala, ağaçtan ağaca atlayanlar mı, ayaklarımızın arasından fırlayıp koşarak gidenler mi, daldan dala atlarken neredeyse kafamıza çarpacak kadar yakın, uçar gibi hareket edenler mi, tutundukları bir dalla aşağıya tam karşımıza inip bize hava atanlar mı? Bu hareketleri yaparken ki çeviklik, enerji, beceri ve çabuklukları görülmeye değer. Tüm bunları gerçekleştirirken de müthiş bir gürültü çıkarıyorlar. Bar bar bağırıyorlar. Ortada bağıracak hiçbir şey yok, sadece şamata yapıyorlar. Bütün bu çığlık ve bağrışmalar biz oradan ayrılana kadar devam etti.

Bir tanesi diğerlerine göre daha iri ve daha çok sesi çıkıyordu. Bu grubun alfa erkeği imiş. Yetişkin erkekler yaklaşık 1,5-2 m. boyunda ve 70 kg. ağırlığındayken; yetişkin dişi bir şempanze, daha kısa ve daha az kilolu oluyormuş. Tüm bunlara oynayan yavrular, annelerine sarılmış bebekler de dahil olunca görüntü inanılmaz. Goriller ağır başlı, sessiz, vakur ve hayranlık veren bir görüntü verirken, şempanzeler delişmen, kabına sığamayan ve şımarık davranış biçimi içerisindelerdi.

Daldan dala atlayışlarını daha ziyade yükseklerde yapıyorlar. Çünkü yukarılarda dallar daha seyrek ve onlara engel olacak ot ve sarmaşıklar yok. Bu nedenle de onların zaten çok çabuk hareketlerini takip etmek de zorlaşıyor. Hem bu sebepten hem de ormanın içerisi loş olduğundan bu durumlarını fotoğraflamak da zor.

Burada da kalış süresi bir saat ile sınırlı. Sonunda şempanzeler yani atalarımız ile beraberliğimizin sonuna geldik. Atlarımıza saygılarımızı sunarak hayır dualarını aldık ve veda ettik.

Ruanda ve Uganda gezimizin en önemli bölümlerini kapsayan goril ve şempanze trekkingleri, beklediğimizden de üst seviyelerde keyif ve heyecan verici oldu. Endişelendiğimiz güvenlik korkumuzun tamamen geçersiz olduğunu gördük. En önemlisi de bu canlıları yaşadıkları ormanda günlük faaliyetleri içerisinde izledik. Bu da bize muhteşem bir heyecan ve keyif verdi. Bunu yaşayabilmek için buralara kadar gelmek ve gezmek gerekiyor. Bir gezginin alabileceği en büyük haz ve ayrıcalık bu olsa gerek.

Hoşça kalın.

olay.salcan@gmail.com

https://olaysalcan.blogspot.com/

Fotoğraf Galerisi















Goril Trekking, Uganda

Ruanda ve Uganda gezi planlamamızın esas nedeni, son zamanlarda popülaritesi artmış ve dünyada birçok kişinin büyük çapta ilgisini çekmiş goril ve şempanze trekkingleridir. Birçok ülke gezen benim için bunların hala tarafımdan gerçekleştirilmemiş olması büyük bir eksiklik gibi geldi bana. Sonunda goril ve şempanze doğa yürüyüşlerini planladık ve gerçekleştirdik. Bu gezi tamamlandıktan sonra ne kadar doğru düşünüp karar verdiğimizi de anlamış olduk. Gerçekten son derece eğlenceli ve keyifli bir tecrübe oldu bizim için.

Uganda’da goriller, Bwindi Impenetrable Ulusal Parkı’nın yağmur ormanları bölgesinde yaşıyorlar. Ayrıca Kongo ve Ruanda’da yaşayan goril aileri de mevcut.

Ne yazık ki gorillerin de nesilleri yok olma tehlikesi altında. Bu nedenle de Uganda hükümeti tarafından son derece ciddi koruma altına alınmışlar. Her şeyden önce gorilleri görmek için ödediğimiz 700 USD oldukça yüksek bir değer. Ancak bu paranın tamamı gorilleri korumak ya da yok olmaktan kurtarmak için kullanılıyor. Gorillerden biri rahatsızlansa, hemen helikopterle devletin özel veterinerlerine taşınıyor, tedavisi yapılıp, yeniden helikopterle getirilip, goril grubuna teslim ediliyor. Korucular, ormanlık arazide yaşayan civar köylülerden seçiliyor ve bu toplanılan paraların bir kısmı onların çalıştırılması, daha fazla ihtiyaç sahibi insanın istihdam edilmesi ve topluma kazandırılması için kullanılıyor. İçlerinden biraz eğitimli olanlarına dağ gorilleri hakkında eğitimler verilip, rehber olmaları sağlanıyor. Ödediğimiz tutar ilk başta çok fazla görünse de harcamaların yapıldığı yerler göz önüne alındığında makul geliyor. Hele gezi tamamlandığındaki memnuniyetinizin karşılığı olarak az bile.

Uganda, gerek goril ve gerekse şempanze trekkingleri için son derece iyi organize olmuş bir ülke. Yeterli tecrübeyi kazanmışlar, her konuda da tüm tedbirlerini almışlar ve işi de ciddi tutuyorlar.

Uganda’ya geldim bir de Goril trekking yapayım diyemezsiniz. Yani çat kapı bu serüven olmuyor. Türkiye’de iken aylar önce trekking ücretini gönderip rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Grup sayısı sınırlı olduğundan erkenden dolma tehlikesi mevcut.

Sabah erken saatlerde kalkıp yola koyuluyoruz. Gorillere ulaşmak için bir saatlik araç yolculuğu yapacağız. Sonunda goriller bölgesindeki toplanma yerine geldik. Kafalarımızda bir çok soru dolaşıyor. Her şeyden önce bu yolu tamamlayabilirmiyim; öyle ya sık ve zorlu yağmur ormanlarında yürüyeceğim; gidişi olduğu kadar dönüşü de var yolun. Sonra nasıl bir kıyafet giymeliyim? Gorilleri görünce davranış şeklim nasıl olacak? En önemli soru da, goriller insana saldırır mı? Saldırılar ise ne yaparım? Hiç merak etmeyin bu soruların tamamının cevabını bu yazımda bulacaksınız.

Şimdi tekrar biz trekkinge dönelim.

Gorilerin yaşadığı yer, Virunga Dağları’nın eteklerinde bulunuyor. Burası, Demokratik Kongo, Uganda ve Ruanda’nın ortak sınırlarının kesiştiği dağlık ve ormanlık bir alan. Virunga, yerel dilde Volkanik anlamına geliyor.

Bu bölgeye geldiğimizde araçlarımızdan iniyoruz. Bizim grupla ilgilenecek görevli bizi samimi bir hava içersinde karşılıyor. Biraz etrafda dolaşmamızı, çevreyi gezmemizi öneriyor ve kırkbeş dakika sonra aynı yerde toplanmamızı söylüyor.

Yukarıdan bir yerden müzik sesleri ve bağrışmalar geliyor. O tarafa gittiğimizde müthiş davulcuları eşliğinde yerel kıyafetleri içerisinde kızlı erkekli bir grubun dans gösterleri yaptığını görüyoruz. Tam karşılarına da sandalyeleri sıralamışlar. Hemen boş bir sandalye bulup oturuyor ve coşkulu gösteriyi seyretmeye başlıyoruz. Bu gösteri, gorillere gidecek gruplar bu bölgeden ayrılıncaya kadar kesintisiz devam ediyor. Bunu yapmalarının nedeni insanlarda olabilecek korku, heyecan, şüphe ve tedirginlikleri azaltmak. Güzel bir düşünce. Yazımda yukarıda yazdığım gibi Uganda bu konuda çok iyi organize olmuş. Bölgede hediyelik eşyalar satan dükkanlarda mevcut. Alış veriş yapma imkanınız da var.

İşte haber geldi toplanıyoruz. Bu gezi süresince bize rehberlik edecek görevli bizi bekliyor. Yanında silahlı iki korucu var. Grubun tamam olduğundan emin olduktan sonra gezi hakkında açıklayıcı bilgileri vermeye başlıyor. Yağmurluk ve bir sopanın uygun olacağı önerisinde bulunuyor. Yanınıza su almayı ihmal etmeyin diye de ilave ediyor. Bunları hemen orada kiralayabilirsiniz. Tamamen isteğe bağlı. Yağmurluğum var, sopayı da ormanda bir şeyler ayarlarım düşüncesi ile almıyorum.

Eğer malzemeniz çok ve çantanız da ağırlaştı ise yanınızda devamlı bulunacak, size yol boyu yardım edecek ve eşyalarınızı taşıyacak bir portör kiralayabilirsiniz. Hava güzel yağmurluğa ihtiyacım yok ya da ben yanlız yürürüm demeyin. Yağmur ormanlarında her şey birden değişiyor. Yol da, bildiğiniz sizin için hazırlanmış özel yol değil. Zorlu ve maceralı. Elinizden tutacak ve önünüzdeki dalları açacak hatta size sırtlayacak bir kişiye kesinlikle ihtiyaç var. Bu portör kadın ya da erkek olabilir tercihinize bağlı. Yaşınız biraz ileri ise böyle birini kiralamanızı katiyetle öneririm. Ben kiraladım ve son derece de faydalı oldu. Sonuçda kiralama bedeli, 20 USD.

Rehber, yürüyüş sırasında yerdeki köklere, çalılara dikkatli, gorillerle karşılaştığımızda sessiz olmamızı, ani hareketlerden sakınmamızı, fotoğraf makineleri dışında elimizde gorillere karşı bir şey bulundurmamamızı, gruptan ayrılmamamızı ve gorillere fazla yaklaşmamızı, tembihledi. Çünkü goriller fotoğraf makinelerine alışıkmışlar. Ayrıca yürürken kızıl karınca yuvalarına dikkat etmemizi önemle belirtti. Sakın kalın giysiler giymeyin saatler sürecek yürüyüşte hafif ve hava alacak giysileri tercih etmenizi öneririm.

Eğer grip ya da soğuk algınlığınız var ise tura katılmanıza katiyle izin vermiyorlar. Tamamen gorilleri korumak maksadıyla uygulanan bir tedbir.

Aracımıza bindik ve yarım saatlik bir yolculuktan sonra yürüyüş başlama noktasına ulaştık. Rehberden rica ettim bana bambudan güzel bir sopa hazırladı. Bu işte tamam, yürüyüşe hazırız. Rehberin elinde bir telsiz var devamlı birileri ile görüşüyor. Merak edip sorduğumda orman içerisinde bizden daha önce gidip gorillerin yerlerini tespit eden korucular ile görüşüyormuş. Dediğim gibi güzel bir organizasyon kurmuşlar. Turisti goril bulmak için saatlerde ormanda dolaştırmayıp doğru hedefe yönlendirecekler. Şu anda gorilleri bulamamış, arıyorlarmış.

Orman içine doğru yürüyüşe başladık. Unutmadan söyleyeyim, pantolon paçalarınızı çorapların içine sokun ya da piyasada satılan tozluk alıp takın. Kesinlikle bot ve uzun kollu gömlek giyinin. Sinek kovucu ilaç sürünün. Şort, mümkün değil.

Heyecan var mı? Var. Korku var mı? Yok desem yalan söylemiş olurum. Merak ve heyecan var mı? Çok.

Hem yürümeye hem de gorillerle ilgili aydınlatıcı bilgi veren rehberi anlamaya çalışıyoruz. Goriller, dünyanın en güyük primatları. DNA’mızın %93,32’nü gorillerle paylaşıyoruz. İri bir erkek goril, yaklaşık 2 m. boy ve 250 kg. ağırlığa ulabiliyor. Yaklaşık 12 saat uyuyorlar ve nereye giderlerse orada yataklarını yapıyorlar.

Gruplar, bir erkek goril birkaç dişi ve genç gorilden oluşmaktadır. Erkek gorilin sırtı, gümüş rengindedir. Bu nedenle de gümüş sırtlı goriller diye sınıflandırılırlar. Gruptaki diğer genç erkekler kovulmadıkları sürece gümüş sırtın toleresi ile grupta kalabilir ve dişilerle kaçamak yapabilirler. Bir goril topluluğu, 41 km2 kadar bir alana sahiptir. Zamanlarının çoğunu da ot, ağaç yaprağı ve sürgünleri yiyerek geçirirler.

Ormana ilk adımımızı attığımızda sanki bitkisel bir duvarla karşılaşıyoruz. Sık ağaçlardan oluşmuş bu ormanın ağaçlarını biribirine bağlayarak doğal bir duvar örmüş çalı ve sarmaşıklarda yol alabilmek zor. Ancak yanımızdaki korucuların ellerinde uzun ve ağır palalar var. Bunlarla önden giderek ve bitkileri keserek bize yol açmaya çalışıyorlar. Yağmurdan dolayı yerler kaygan ve ağaçların yer yüzeyindeki kökleri daha da kaygan. Bazen kayıyor portore ya da bir dala tutunuyoruz. Bu yazıyı okuyanların çok fazlası bir şekilde ormanda dolaşmıştır. Ormanda dolaşmak insana keyif verir. Ancak yağmur ormanında yürüyen kaç kişi vardır ve bunu denemek bile macera. Holywood filmlerinde gördüğümüz sahnelerdeki gibi hattta fazlası var. Burayı orman olarak tanımlamaktan çok jungle demek daha doğru olacaktır.

Korucuların taşıdıkları tüfekler, gorillere önlem olsun diye değil, ormanda nadir de olsa görülen dağ fillerinin, insanlara karşı zaman zaman saldırgan davranmaları durumunda havaya ateş açmak ve onları ürkütmek için kullanılıyormuş. Biz böyle bir durumla karşılaşmadık ancak, izlerine rastladık.

Bu arada rehberimiz, gorilleri arayan koruculardan telsiz ile haber aldığını ve korucuların gorillerin yerini tespit ettiğini söyledi. Demek ki yakındalar ve güzel haber. Bu bize biraz daha güç ve moral verdi.

Jungle içerisinde yürümeye çalıştığınız arazi düz de değil inişli, çıkışlı. Sonunda birkaç tepeyi aşacaksınız; bu durumda normal. Kaygan arazi üzerinde bu iniş ve çıkışları aşarak hedefe giderken zaman geçtikçe yorulduğumuz için de yürüyüş zorlaşıyor. Ancak bu durumlarda en güvenilir kimse yanınızdan hiç ayrılmayacak olan portör. Bazen kolunuza giriyor, bazende devrilmiş bir ağacı aşarken sizi sırtlayıp diğer tarafa bırakıyor. Önemli bir görevi var. Son derece de yardımcı oluyorlar. Bazen o olmasa idi nasıl yapardım diye düşünüyorum. Ama yapardın sen diyerek kendime toz kondurmuyorum. İnsan egosu.

Yürüyüşün ilk başlarında yaşadığımız acemiliği yavaş yavaş atlatıyor, köklere, kaygan zemine ve çalı ve sarmaşıklara uyum sağlıyoruz. Bunun da gerçek nedeni korku ve tedirliğinliğimizi atlatmış olmamız ya da geçen bir saat kadar bir zaman içerisinde jungle’a alışmış olmamız. Bu nedenle de daha rahat ve hızlı hareket ediyoruz. Öyle ya biz Tarzan değiliz ki daldan dala ağaçların tepesinde ilerleyelim.

Sonunda rehber en müjdeli kelimeyi kullanıyor. Geldik ! Yaşasın. Hemen maskelerimizi takıyoruz. Bu da kayda değer bir önlem. Bu işlem, gorillerden bizi korumak için değil; bizden gorilleri korumak için yapılıyor.

Ben en önde dal ve sarmaşıklara dikkat ederek yere bakarak yürürken bir el omuzuma dokunuyor. Rehber bu. Sessiz olmamı bir elle işaret ederken diğer eliyle yukarıyı gösteriyor. Tam tepemde yavru bir goril dala oturmuş bana bakıyor. Galiba küçük şoka girmişim. Hayatımda küçükte olsa hiç gorille karşılaşmamışım. Bir müddet onunla bakışıyoruz. Hemen kafasını çevirip diğer bir dala atlıyor. İşte o zaman anladım ki fotoğraf çekmem gerekiyor. Olay kendini topla ve yapman gerekeni yap. Ben de bundan sonra fotoğraf çekmeye devam ediyorum. Ormanın içerisi az aydınlık ve de yüksek, sık ot ve çalılar olduğundan fotoğraf çekmek zorlaşıyor. Yer yer ışığın olduğu yerlerde fotoğraf çekmek daha keyifli.

Biraz daha güneşli bir yere geldim. Yanımda hep portörüm ve bir palalı korucum var. Devamlı bana sakin olmamı ve korkmamamı el işaretleri ile anlatmaya çalışıyorlar; ama ben de bir taraftan gorilleri kontrol ediyorum. Tam sağ tarafımda sırtını tepeye dayamış iri, dişi bir goril oturuyor. Aramızdaki mesafe 1,5 metre. Biraz dikkat edince göğsüne yaslamış yeni doğmuş bebeğini görüyorum. O kadar güzel ve duygu dolu bir tablo ki fotoğraf çekmeyi bırakıp bunu seyretmeye başlıyorum. Olacak şey değil bir anne gorile çok yakından, onun yuvasında ve doğal bir ortamda bakıyorum ve de saygıdan öte hiçbir duygu hissetmeden. Böylece gorillere karşı olan ürkeklik ve korkuyu tamamen attım. Her rastladığım gorilin (gorillerin) fotoğrafını çekmek için 50-80 cm. kadar yaklaşacak cesareti hep kendimde tereddütsüz buldum.

Ilk önce hoş geldiniz demek ve durumu kontrol etmek maksadıyla ailenin reisi gümüş sırtlı bizi karşılıyor. Ranger’lar yine biz geldik; sizi sevmeye ve görmeye anlamına gelen birkaç ses çıkarıyorlar. O da iki ayağı üzerine dikilip bize bakıp bazı sesler çıkarıyor. Buranın tek hakimi olduğunu, her şeyin ondan sorulduğunu ve yanlış yapanın cezalandırılacağını iki metreye yakın boyu 250 kg. ağırlığı ve çıkardığı seslerle anlatıyor. Gel de ters birşey yap istersen. Bizim rehber de bir kaç ses çıkararak anladığımızı söylüyor herhalde. Rehber, gümüş sırtın dolaşmamıza izin verdiğini söylüyor. Görünüşü o kadar iri ve heybetli; ama bana daha da iri görünüyor. Bu onaydan sonra arkasını dönüp gidip bizi rahat görebileceği bir yerde oturuyor. Bazen de bir dala çıkıyor.

Aklımdan geçmeyen, hayal dahi edemediğim böyle bir olayı yaşamak belki rüyalarda olur. Ama bu bir gerçek ve ben de bu gerçekliğin içindeyim. Buralara gelmesem bu olayı yaşayabilir miyim acaba? Başka yerde goril yok ki. O zaman imkansız. Ben de imkansızı başarıyorum.

Daha sonra daldan dala uçan, yavrularını sırtında taşıyan, birbirine tımar yapan, birbirine sesli tavır alan, devamlı çevredeki bitkilerin yaprak ya da filizlerini yiyen, birbirleri ile oynayan genç gorilleri seyrediyoruz. Burası tamamen bir açık hava goril yaşayan köyü. Çok akıllı canlılar, gelen giden çok oluyor; bu nedenle de rollerini ezberlemişler gibi bizlere hiç aldırmadan günlük hayatlarını yaşıyorlar. Korucularla da çok iyi anlaşıyorlar. Çünkü korucular seneledir bu işi yaptıklarından davranış biçimleri ve seslerinin ne anlama geldiğini biliyorlar.

Bu gorillerin bu güne kadar yaşamlarını sürdürmelerinin hiç kuşkusuz en önemli nedeni, 18 yıl boyunca Ruanda’da yaşamış, Amerikalı Hayvan Bilimci Dian Fossey’dir. Goril avcılarına karşı yıllar boyu sürdürdüğü kanun mücadeleleri sayesinde, pek çok goril hayatta kalmayı başarmış; ne varki bir goril avcısı tarafından öldürülmüştür. Vasiyeti üzerine Virunda dağlık bölgesinde, en sevdiği, hayatını adadığı ve birlikte yıllarca kader birliği yaptığı dağ gorili öldüğünde onu gömdüğü yerin yanına gömülmüştür.

Goriller ile beraberlik süremiz, bir saat ile sınırlandırılmış. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan gezi tamamlandı ve dönüş saati geldi. Dönüşümüzde rehberimiz bizi başka bir yoldan götürdü aracımıza ulaştığımıza başlangıcından sonuna kadar 5 saatlik gezinin inanılmaz keyfi içerisindeydik. Bir rüye mı yoksa bir hayal miydi? İşin aslı, biz bir gerçeği yaşamıştık. Yorgunmuyduk? Evet ama anlatılamayacak kadar keyifli ve neşeli bir yorgunluktu.

Dünyanın belki de pek çok ülkesine seyahat etmiş, her gittiğiniz yerde nehirler, denizler, insanlar, şehirler, saraylar, kaleler vs. görme deneyimleriniz olmuştur. Bunların çoğu da, sizde hayranlık duygusu oluşturmuştur. Şunu katiyetle belirteyim ki; goril trekkingin bende bıraktığı etki, diğer gördüklerimle mukayese edilemeyecek ve kelimelerle anlatılamayacak kadar muhteşemdi.

Bize bu imkanı sağlayan Amerikalı Hayvan Bilimci Dian Fossey’i burada saygı ile anıyorum.

Hoşça kalınız.

olay.salcan@gmail.com

https://olaysalcan.blogspot.com/

Fotoğraf Galerisi:














14 Aralık 2023 Perşembe

Uganda

Sizlere bu yazımda gezimin ikinci durağı olan Uganda’dan söz edeceğim.

Ekvator çizgisi üzerinde yağmur ormanları ve çok çeşitli bitki türleri ile yeşilliğin birçok tonuna bürünmüş bir ülke Uganda. Gezdiğim birçok Afrika ülkesinden daha güzel ve eğlenceli. Afrika’ya ilk defa gidecek kişilerin tercih edeceği ilk ülke olmalı Uganda. Aynı zamanda Afrika’ya gitmiş ama şimdiye kadar Uganda’yı ziyaret etmemiş gezginlerin gezi listesine girmeli.

Güvenli bir ülke olması; sakin ve kibar bir halkın varlığı da bu ülkeye olan ilginin artmasına bir neden. Turizm konusunda oldukça ilerlemişler ve iyi organize olmuşlar. Turistin rahat ve güvenli seyahati için herşeyi de düşünmüşler. Katiyetle aç kalmazsınız. Doğal dana ve tavuk etinden yapılmış yemekleri lezzetli. Ayrıca tropikal meyveleri çeşitli ve bol.

Bu yazımda sizlere Edward Gölü ile George Gölü’nü birbirine bağlayan doğal Kazinga Kanalı ile Nil Nehri üzerindeki yaptığımız tekne turlarında gördüklerimden, her ulusal parkta gördüğümüz hayvanların doğal ortamlarından, kafesinden fırlamış bir canavar gibi aşağı doğru akarken yarattığı muhteşem görüntüsü ile Murchison Şelalesi’nden bahsedeceğim.

Ben safari sırasında gördüklerimden vahşi ve yaban hayvan ya da ortam diye söz etmeyeceğim. Çünkü ne vahşilik ve ne de yabanlık gördüm. Birbirlerinin hak ve hukukuna saygılı davranan bir topluluk gördüm. Bu gördüklerimin büyük bir çoğunluğunun insanlara örnek olabileceği kanaatini taşıyorum.

Bu gezide özel bir yere sahip olan goril ve şempanze trekkinglerinden ayrıca söz edeceğim. Çünkü bu iki trekking Uganda’ya yaptığım gezinin baş rollerindeler ve ayrı bir şekilde söz edilmeyi hak ediyorlar.

O zaman gelin başlayalım.

Ruanda ve Uganda arasındaki sade sınır kapısından sorunsuz bir geçtikten sonra yaptığım 3 saatlik araç yolculuğundan takiben Bwindi Impenetrable Ulusal Park’da konaklayacağımız resorta ulaştık. Bunyonyi Gölü kenarında konuşlandırılmış bu şirin otelde mum ışıkları içerisinde ve akşam rüzgarının bize eşliğinde keyifli akşam yemeğimizi alıp dinlenmeye çıktık. Çünkü yarın sabahın erken saatlerinde kalkacak ve goril trekking gideceğiz. Yoğun ve yorucu bir gün bizi bekliyor olacak.

Gidiş ve gelişi de dahil goril trekking tam günümüzü aldı.

Ertesi sabah Bwindi Impenetrable Ulusal Park’ından ayrılarak 5 saatlik araç yolculuğu sonrası Oueen Elizabeth Ulusal Park’ına ulaşıyoruz. Yol boyu aracımızın içerisinden dışarıyı seyretmek ayrı bir güzellikte. Burada da çoğu Afrika ülkesinde gördüğümüz renkli giysileri içerisindeki kadınların ortama saçtıkları olumlu enerji ile resme verdikleri canlılık görülmeye değer. Ruanda’da gördüğüm kadınların üzerindeki gösterişli ve şık kıyafetler için Ruanda modası yaratılmış diye bir kanaate ulaştığımı belirtmiştim. Uganda’daki kadınların kıyafetlerindeki aynı şıklığı ve zerafeti gördükten sonra, kanaatimi bu modanın bölgesel değil Afrika’ya ait olduğu şeklinde değiştirdim

Aracın camından akıp giden ve devamlı değişen manzarayı seyretmek çok güzel. Ruanda’dan başlayarak devam eden ve bizim üzerinde olduğumuz yol tek şeritli gidiş-geliş olmasına rağmen asfalt, çok düzgün ve kaliteli. Dışarda bir film şeridi gibi akan bu manzaraya kendimizi o kadar kaptırmışız ki aracın içerisinde devamlı bir sessizlik hakim. Motor sesinden ve zaman zaman bizim hayranlık ifadelerimizden başka bir şey duyulmuyor.

Bu ülke de, yağmur ormanları ile kaplanmış yemyeşil bir ülke. Bizim gibi bu kadar yeşilliği görmemiş ve gözü aç olanlar için çok farklı geliyor. Biz de yeşillliğe olan hasretimizi gidermek ve biraz da depolamak için gözümüzü yoldan kendimizi alamıyoruz.

O kadar yeşil ki toprak göremiyorsunuz. Toprağı az da olsa yerleşim yerlerinde görüyoruz. Dışarıda uzayıp giden yağmur ormanlarını tarla açmak maksadıyla yer yer yakmışlar ;ama oralara da muz, patates, çay, tütün, kahve, papirüs ve okaliptüs dikmişler. Bu bitkilerin tamamını bir bakışta beraber aynı yerde görebilirsiniz.

Uganda düz bir arazi değil tepeler ve dağlardan oluşmuş; engebeli bir araziye sahip. Ayrıca o kadar çok göl var ki Uganda için göller ülkesi diyebiliriz. Yağmur ormanları arasında muz, çay ve tütün bahçeleri ile çevrili göllerin manzaraları doyulmaz.

Bizim üzerinde gittiğimiz yolda devamlı yürüyen insanlar var. Yol sanki ana yol değil, yayalar için de kaldırım gibi kullanılıyor. Bu nedenle araçla sürat yapmak hemen hemen imkansız. Yerleşim yerleri ulaşım imkanını kolaylaştırmak maksadıyla daha ziyade yola yakın ya da yol kenarında konuşlandırılmışlar.

Ulusal parklar arasında yaptığımız araçlı seyahatlerimizde yol boyu uzanan yerleşim yerlerindeki halkın yaşamları hakkında görüntüler çok doyurucu. Ne zaman bir çocuk grubu görsek durup onları fotoğraflamaya çalıyoruz. Çalışıyoruz diyorum çünkü çok hareketliler, dans ediyorlar, şarkı söylüyor ve takla atıyorlar. Bazen bayanlar da onlara katılıp eğlenceli ve neşeli bir hava yaratıyorlar. Birçok ülkeye seyahat yapmışsınızdır. Emin olun böyle bir manzaraya Afrika’dan başkasında rastlayamazsınız.

Goril trekkingimizi dün yaptık. Bu gün ise Bunyonyi Gölü’nden ayrılıp Uganda’nın en güzel ulusal parklarından birisi olan Queen Elizabeth Ulusal Parkı’na doğru yola çıkıyoruz. Yaklaşık 5 saat sürecek yolculumuz süresince Uganda kırsal alanındaki göreceğimiz güzellikleri düşünerek yolculuğumuzda başlıyoruz.

Yol boyunca gördümüz yerlerdeki açık pazarlar rengarenk ve her türlü mal satılıyor. Çok kalabalıklar ve hareketliler. Özellikle sıra sıra istiflenmiş tropikal meyveleri ile farklı bir görüntü veriyorlar. Burada da bisiklet ve motosiklet durakları var. Toplu olarak müşteri bekliyorlar. Yani anlayacağınız taksi ve taksi durağı hizmeti yapıyorlar. Muz koçanları ve çuvallar taşıyan motosiletler ile 4 metre boyunda enlemesine yüklenmiş kalasla trafikte olan motosiklet gördülerim arasında en şaşırtıcı olanı idi.

Seyahatimizin bir yerinde Ekvator çizgisine geliyoruz. Genç bir kişi, Ekvator çizgisi hakkında tatbiki bir gösteri eşliğinde açıklamalarda bulunuyor. Biz de oraya yerleştirilmiş pano önünde hatıra fotoğrafı çektiriyoruz.

Biraz zaman geçtikten sonra araç sürücümüz aracı saha çekip araçlardan inmemizi söylüyor. İşaretle yolun diğer tarafında bir tarla içerisinde bulunan ağacın tepesine tünemiş bir çift büyük kuşu gösteriyor. Tepelerinde tuğu bulunan Crowned Craine (Tuğlu Turna) kuşları, gerçekten gösterişli. Seyredildiklerinin ve ilgiyi üzerlerine çektiklerinin farkındalar. Bu kuşun resmi, Uganda bayrağının ortasında da bulunuyor. Ülkenin sembolu olmuş.

Queen Elizabeth Ulusal Parkı, yaklaşık 2000 km2lik bir alanı kaplıyor. Birçok memeli hayvan ve kuş türüne doğal yaşam alanı sunmaktadır. İçerisinde krater tuz gölleri de var. Bir adedini giderek yerinde gördük. Uzaktan güneşin göl üzerine düşen yansımaları ile güzel bir görüntü veriyordu. Doğal ortamı korumak maksadıyla yolları kendi halinde toprak olarak bırakmışlar. Yollarda çukurlar ve su birikintileri çok, bu nedenle de araçların dört çeker arazi aracı olmasında fayda var. Ayrıca bu araçların üstü, safari yapanların etrafı daha rahat görmesi ve fotoğraf çekebilmesi için yukarı doğru kalkarak açılıyor.

Bu parkta iki gün safari yapacağız. Ulusal parkta bir ara Kazinga Kanalında da bir tekne turu yapacağız.

Afrika’da safaride değişmeyen konu, Big Five; yani Beş Büyük. Bu ne anlama geliyor? Safari sırasında fil, aslan, leopar, gergedan ve buffalo (manda, camız) görürseniz Big Five’ı tamamlıyorsunuz. Bunların dışındaki hayvanlar sayılmıyor. Bu beş büyüğü tamamlayamayanlar tamamlayana kadar Afrika’ya gelmek durumunda. Bu şakadan ilerisi olmayan bir söylenti. Ben Afrika’ya ilk gidişimde Big Five’yi tamamlamıştım. Tamamladım diye de bir daha gitmemezlik etmedim. Sonrasında birkaç defa daha Afrika’yı ziyaret ettim. Burada ne yazık ki gergedanı göremedik. Uganda ‘da yokmuş.

Yüzlerce impalanın bir çeşidi olan Uganda Kob görüyoruz. Sürü halinde gördüklerimizin yanında yanlız gezenler de var. Kızıl kahve renginde parlak rekleri olan bu hayvanların görünüşleri çok güzel. Zıplayarak koşmaları ise bir balerinin bale yapması kadar artistik. Boğaz ve gözlerinin etrafında beyaz lekeler var. Yalnızca erkekleri boynuzlu. Boynuzları ile de hava atmayı çok seviyorlar.

90 sm. boyunda ve 45-80 kg. ağırlıklarında ve çift olarak yaşadıkları gibi yalnız başlarına gezenleri olan Bushbbuck’ların zaman zaman onlarcasını görüyoruz. Açık kahveregi derisinin üzerinde beyaz çizgi ve benekler var. yalnızca erkeklerinin sahip olduğu boynuzların bazılarının bir metreye yakın olduğunu tahmin ediyorum.

Gördüğümüz çok miktardaki Waterbuck, antilopların iri olanı. Daha iri olmaları ve koyu kahve renkleri ile diğer antiloplarda farklılık gösteriyorlar. Burun ve boynuzlarının etrafında daire şeklinde beyazlıklar var. Erkeklerinin bir metreye kadar ulaşabilen boynuzları, dikkat çekiyor.

Parktaki manda (buffalo) nüfusu şaşılacak kadar fazla. Tek tek dolaştıkları gibi 3-6 mandalık gruplar halinde dolaşıyorlar. Biz yaklaşık 30 mandalık bir grubu otlarken gördük.

Ormanlar kralı arslan olabilir; ancak bana göre safarinin kralı, kesinlikle filler. İşte karşıdan göründüler. 9 filden oluşan bu grubun başkanı kesinlikle en yaşlı dişi. Nerede ise yeni doğmuş gibi görünen ve annelerinin yanından hiç ayrılmayan yavrular var. Yavaş yavaş bizleri hiç umursamadan otlayarak yürüyorlar. O kadar yakınımızdan geçiyorlar ki bazıları ile göz göze geliyoruz. Bazende kullandığımız yolu geçerek önümüzden yolun diğer tarafına gidiyorlar.

Kim ne derse desin safarinin en güzel hayvanı zürafa. Ondaki zarafete, inceliğe, estetiğe, bakışa, yürüyüşe hayranım. Big Five boş. Esas zürafayı görmeden safari tamamlanmaz. Ayrı ayrı yerlerde bir kaç defa gördük.

Safarilerin olmazsa olmazı yaban domuzları ve babunlar. Bunlar, ulusal parkların tamamında sıkça ve çok miktarda görülen sanki kadrolu memurlar.

Dönüşümüzde de erkek, dişi ve çocuklardan oluşan bir grup arslan ailesine rastladık. Akşam yapacakları av için energi topluyorlardı. Onların hareketlerini seyretmek için epey zaman harcadık. Baba ve annelerinin sakin davranışlarına rağmen yavruların hareketli yaramazlıkları görülmeye değerdi.

Safari içerisinde Kazinga Kanalı’nda yaptığımız tekne gezisinin keyfine doyum olmadı. Gorge gölü ile Edward gölünü birbirine bağlayan yaklaşık 40 km.uzunluğunda doğal bir kanal olan Kazinga Kanalı’nın iki tarafındaki doğal hayat çok renkli ve hareketli. Queen Elizabeth Ulusal Parkı’nda gördümüz tüm hayvan çeşitlerini de burada da gördük. Bunlara su aygırı ve water monitor lizard gibi dev kertenkeleyi de ilave edebiliriz.

Sabahın erken saatlerinde kahvalıyı takiben araçlarımızla 400 km. yol yapıp Murchison Falls Ulusal Parkına gideceğiz.

Viktorya Nil Nehri’ni de bünyesinde bulunduran bu park nehrin aşağısında bulunan muhteşem Murchison Şelaleleri ile ünlüdür.

Bir günümüzü alan safari ve Nil Nehri tekne gezimizde oldukça eğlenceli vakit geçirdik. Burasının da florası ve hayvanla çok çeşitli. Afrika fili, zürafa, su aygırı,inek antilop (hartebeest), oribis ve manda gördük. Bunlara ilaveten de Nil Timsah’nı gözümüzden kaçırmadık. Burada da diğer ulusal parkta olduğu gibi çok çeşitli kuş var.

Bu ulusal parkda bulunan Murchison Şelaleleri’nin nehirde tekne ile gezerken aşağıdan manzarasını görmek ve bir gün sonrası sabahleyin yukarıdan çarpıcı manzarasını seyrederken güçlü sularının sesini duymak inanılmaz bir deneyim. Geniş bir alandan gelen sular bir anda 6 metre genişliğinde dar bir boğazla karşılaşıyor ve bu boğazdan 40 metre de aşağıya düşüyor. Suyun yarattığı türbülans ve gürültüyü burada anlatamam. Şişenin ağzından akan su örneği hafif kalıyor ama başka bir örnek veremiyorum. Burasını görmeden anlamak çok zor. gördüklerimiz, şaşkınlık ve insan üzerinde şok yaratan muhteşem bir doğa olayı.

Sabah erken saatlerde kahvaltıdan sonra 5 saatlik bir yolculukla Kampala’ya gideceğiz. Burada yemeğimizi yerken geleneksel müziğin eşliğinde dans gösterilerini seyredeceğiz. Yemekten sonra da 1,5 saatlik yolculukla Entebe Hava Alanına gidip Türkiye’ye uçacağız.

Uganda gezisi burada bitti; ama ben sizlere Goril Trekkig ve Şempanze Trekking anlatmadım. Bu gezinin ana amacı olan bu iki olay, gezinin de en keyifli, heyecanlı ve eğlenceli tarafı idi.

Bir sonraki Goril Trekkig ve Şempanze Trekking yazımda buluşmak üzere hoşça kalınız.

olay.salcan@gmail.com

https://olaysalcan.blogspot.com/

Fotoğraf Galerisi




















Ruanda

Mart 2020’de Tempo Tur ile Etiyopya’ya yaptığım son seyahatten dönüşümden birkaç gün sonra tüm dünyayı saran Corona salgını nedeni ile üç buçuk yıl yurtdışına hiç bir seyahat yapma imkanım olmadı. Ancak yurt içerisinde daha ziyade açık hava gezileri yaptım. Bu da benim gibi senede birkaç defa yurtdışı gezisi yapan birisi için çok sıkıcı ve iç karartıcı bir durumdu.
Neyse sonunda salgın bitti de yurt dışına gitme planımı gerçekleştirdim.
Eylül 2020’de Tempo Tur ile Ruanda ve Uganda gezisi yapmayı planlamış ve bunun için tüm hazırlıkları tamamlamıştık. Hemen hemen gitmeye hazır hale gelmiştik. Ama Corona herşeyi altüst etti ve sonunda bu geziyi gerçekleştiremedik.
Salgın bitince tüm planlamaları yapılmış elimizde hazır halde bekleyen Ruanda ve Uganda gezisi ile başlamaya karar verdik. Sonunda da bu geziyi Tempo Tur ile başarılı bir şekilde tamamladık.
Gezi sırasında gördüklerimi ve yaşadıklarımı size bu yazı dizimde aktarmaya çalışacağım.
Afrika benim için diğer bölgelere göre farklı bir yerdir. Bir çok defa Afrika ülkelerine seyahatler yaptım ve hepsinden de büyük keyif aldım.
Size ilk önce Ruanda (Rwanda)’dan söz edeceğim.
Ruanda, tamamen yağmur ormanları ile kaplı, yeşil bir ülke. Yeşilin her tonunu görmek mümkün. Bir ulusal parktan diğerine giderken gördüğüm yeşilliğe hayran kaldım. Yol boyu yeşillikler arasında yürüyen insanların renkli görüntüleri bu yeşillikle bütünleştiğinde ortaya çıkan resim, usta bir ressamın fırçalarından yaratılmış muhteşem bir tablo gibi.
İnsanlar devamlı yürüyorlar nedeni de bisiklet ve motosikletten başka pek ulaşım aracı olmaması olsa gerek.
Emin olun aracın penceresinden dışarı baktığımdaki görüntü, çerçevelenmiş bir yağlı boya tablosu. Özellikle kadınlar rengarenk kıyafetleri içerisinde görülmeye değer. Giysileri ve bu giysiler üzerindeki renkli desenler hemen göze çarpıyor. Sanki Afrika’ya hatta Ruanda’ ya özel bir moda. Bu renklilik ve şıklık içersindeki kadınların görüntüleri, etrafa bir olumluluk ve pozitif enerji veriyor.
Başlarında taşıdıkları testi gibi kapaklı kap ile görüntüleri çok değişik. Bu kabı ilk defa yanlızca Ruanda da gördüm. Sanki Ruanda’nın sembolü gibi. Kadınlar bu kapları bazen renkli bezlere sarmış bir şekilde de taşıyorlar. Birkaç tanesinin çeşitli renklerle bir aradaki görüntüsü görülmeye değer bir manzara. Bunları misafirliğe, düğüne ya da ölü evine giderken içlerine yiyeyecek birşeyler koymak için kullanıyorlarmış.
Yolda durarak selamladığımız bir çok yerde kadınlar, bu şık kıyafetlerine bir de dansı kattılar, Hem söyleyip hem de danslarını karşılıksız icra ettiler. Gayet samimi bir hava içerisinde. Biz sanki onların kırk yıllık dostları gibiydik. Afrika’nın dışında bu görüntüleri görmek mümkün değil. İşte Afrika bu. Renkli, neşeli, yeşil. Evet zengin değil ama hayat dolu, enerjik. Kara Afrika diyenler yanılıyorlar. Afrika, dünyadaki birçok yerden daha renkli.
Yol üzerindeki yerleşim yerlerinde açık pazarlar gördük. Kalabalık ve çok hareketli olan bu pazarlarda sergilenen ve satılan malların çeşitliliği ve çokluğu şaşırtıcı.
Bisiklet ve motosiklet, popüler binek araçları. Ancak herkes, satın alamıyor. İnsanlar pazardan aldıklarını bu araçlarda naklediyorlar. Hatta bu araçlar, insanları da bir yerden diğerine ücreti karşılığı taşıyorlar. Yani bizdeki taksilerin görevlerini yerine getiriyorlar. Bisiklet ve motosiklet durakları var. Birisi ile anlaşıp aracın arkasına bin, adresi ver yeter. Seni istediğin yere götürsün. Bazı motorsikletlerin arkasına aynı zamanda üç kişinin bindiğini gördüm. Yani dolmuş yapıyorlar.
Afrika’da ziyaret ettiğim ülkerin tamamı, turizm açısından gelişmiş ve iyi organize olmuşlar. Dağ başında, orman içinde ya da çölün ortasında olun güvenli ve rahat bir oda, lezzetli bir yemek ile sıcak suyu size sunabilecek bir otel bulursunuz. Güzel, rahat bir gecenin arkasından sabah yapacağınız güçlü bir kahvaltının size verdiği güç ve moralle zorlu da olsa yeni bir güne ve maceraya hazırsınız.
Yolculuk yapacağınız araçlar, dört çeker ve altı kişilik araçlar olacaktır. Sürücüleri ise, gezilecek yerler hakkında sizlere bilgi sunabilecek yeterliliğe sahip kişilerdir. Bir arazi aracı oldukları göz önüne alındığında oldukça konforlular.
Türkiye’den Ruanda’ya THY’nın direkt uçuşu ile çok rahat bir yolculuk yaptık. Kigali şehrine ulaştıktan sonra yere ayak basar basmaz, Afrika’nın sıcak ama kuru havasını da yüzümüzde hissettik.
Kigali, Ruanda’nın başkenti. 1,5 milyon nüfusu ile pek büyük sayılmaz. Sürekli yapılan düzenlemeler ile yeni ve modern bir çehreye kavuşma çabasında. Bu şehirde hemen göze batan, şehrin temizliği. Şehrin sokakları o kadar temiz ki bal dök yala tanımı buna uyuyor. Temizlik konusunda o kadar ileri gitmişler ki naylon poşeti yasaklamışlar. Hava alanında poşetle geçemiyorsunuz. Elinizdeki, hatta valizinizin içerisindeki poşetleri alıyorlar.
Biz Ruanda’ya şehir görmeye gelmedik. Biz bir an evvel şehirden ayrılıp kırsal alana çıkmanın heyecanı içerisindeyiz. Ancak buraya kadar gelmişken 1994 yılında yapılan katliamın anısına inşa edilen Kigali Katliam Müzesi’ni ziyaret etmeden olmaz.
Katliam, yakın tarihlerde yani 1994 yılında yapıldı. Tüm yayın organları tarafından takip edilen bu katliam uzun süre manşetlerden düşmedi. Bu nedenle de bu yazıyı okuyan birçok kimse o günleri hatırlayacaktır. Ben, burada sadece hatırlatmak için insanoğlunun kendi hemcinsine yaptığı bu vahşeti kısaca anlatacağım.
Bu katliamın arkasında Avrupa’nın her zamanki klasik oyunu var. Halkları ilk önce parçala ve birbirine düşman et, sonra her iki tarafa da silah ver, yüzbinlerce kişinin dökülen kanlarını keyifle seyret. Bu katliamın arkasında Belçika ve Fransa’nın olduğu kabul edilmektedir. Tüm insanlık önünde bu katliamların yapılmasına rağmen Birleşmiş Milletler’in sessiz kalması düşündürücü bir insanlık dramıdır.
Bu katliam birden bire olmamış; Belçika ve Fransa’nın yıllar öncesinde yaptıkları sinsi ve acımasız planlaması neticesinde meydana gelmiştir. Belçika yönetimi ülkedeki etnik gruplardan Hutular’a ikinci sınıf insan muamelesi yapmış. Hayvancılıkla uğraşanları Tutsi, tarımla uğraşanları Hutu kabul ederek ikiye bölmüş ve bir kaos ortamını bilerek yaratmıştır. Kimlik kartlarına da Tutsi ve Hutu diye belirgin ifade koymuştur. Bu belirlemelere dayanarak önemli kademelerdeki görevlerin kimlere verileceğine karar vermiş ve daha da ileri giderek Tutsileri entellektüel bir sınıf olarak lanse etmiştir.
1959 yılında Tutsi Kralı’nın tahttan indirilmesi ve 1 Temmuz 1962 tarihinde Ruanda’nın bağımsızlığını ilan ederek Belçika sömürge yönetimine son vermesi üzerine Belçika bu kez de Hutular’ı desteklemeye başlamıştır.
Ruanda’nın seçilmiş ilk devlet başkanı Grégoire Kayibanda, Hutu milliyetçiliğine dayalı katı uygulamalarla Tutsileri kamu hizmetlerinin dışında tutmuş, eğitim imkânlarından yararlanmalarını sınırlamıştır. Tüm yapılan bu uygulamalar, insanlık tarihine kara bir leke olarak geçecek olan soykırımın zeminini hazırlamıştır.
6 Nisan 1994’te devlet başkanının uçağının düşürülmesi katliamın ilk kıvılcımı olmuştur. Görevi devir alan yeni başkan Tutsiler’i uçağın düşümesinden sorumlu tutarak katledilmeleri emrini vermiştir.
Aşırı uç Hutular, 7 Nisan günü Tutsiler’e karşı soykırım başlatmış ve yaklaşık 100 gün içinde 1.000.000 Tutsi ve ılımlı Hutu’yu öldürmüş ve 130.000 kişi de komşu ülkelere göç etmek zorunda bırakılmıştır. Bu katliam, Tutsi destekli isyancı Ruanda Vatansever Cephesi lideri Paul Kagame’ye bağlı güçlerce, Hutu ağırlıklı hükûmetin düşürülmesiyle son bulmuştur. Çatışmaların başlangıç günü olan 7 Nisan, her yıl soykırım günü olarak anılmaktadır.
Bu katliamı aynı milletin ikiye bölünmüş halklarından birisi yapmış görünüyorsa da bunun arkasında suçlu olarak Belçika ve Fransa’nın olduğu bir gerçek. O tarihlerde büyük bir insanlık suçu işleyen bu devletlerin bu gün insanlık dersi vermeleri komik olsa gerek.
Şimdi bu katliamlarda ölenlerin toplu mezarı üzerine inşa edilmiş Kigali Soykırım Müzesi’ndeyiz. Müzeye giriş, serbest. Oldukça küçük, iki katlı bir bina. İç parçalayıcı ve üzüntü verici bir müze. Çünkü olayları video ve fotoğraflarla tüm çıplaklığı ile anlatmışlar.
Bugün katliamın acı anılarını silmiş ve hiç arkaya bakmadan yeni kurdukları cumhuriyeti huzur içersinde geliştirme heyecanı ve çabası içerisindeler.
Kigali Soykırım Müzesi’ndeki gezimizden sonra Kigali’deki turumuzunda sonuna geldik. Bundan sonra tamamen kırsal alanda ya da yağmur ormaları içerisindeki serüvenimiz başlıyor. Bu nedenle de Kigali’den ayrılıyor, Volkanlar Ulusal Parkı’na doğru yola çıkıyoruz.
Sonunda Volkanlar Ulusal Parkı’na ulaştık ve Mount Gorilla View Lodge adlı otelimize yerleştik. Adından da anlaşılacağı üzere gorillerin bölgesindeyiz. Ruanda’da goril trekking yapmak isteyenler bu otelde kalıyorlar. Nitekim bu gruplardan birkaçına burada rastladık. Biz burada goril trekking yapmayacağız. Çünkü 1.500 USD. Biz 700 USD olan Uganda’da bunu gerçekleştireceğiz.
Volkanlar Ulusal Parkı, adını bu parkta bulunan 7 adet volkandan alıyor. Muhteşem görüntüleri ile insanı büyülüyorlar.
Bu volkanlardan birisinin eteklerinde bulunan bir köy var ki bu köyden birkaç satırda sizlere söz etmek istiyorum. Köyün adı, Kinigi köyü. Bildiğimiz sıradan bir köy izlenimi verdi ilk önce. Araçtan inip taş duvarla sınırlandırılmış bir yoldan ilerleyip bir kapının önüne geldiğimizde bizi buranın yöneticisi ve rehberi olan bir bayan ile yerel kıyafetleri ve ellerindeki mızraklarıyla iki kişi samimi bir şekilde karşılıyor. Onların bu güzel görüntüsü ve samimi havası, bize bundan sonra olacakların güzel bir habercisi. Sonradan gördüklerimiz ve yaşadıklarımızla yanılmadığımızı anlıyoruz.
Burası, bir Ruanda köyündeki günlük yaşamı ve geleneksel dansları turistlere göstermek için hazırlanmış özel bir mekan. Tam manası ile dünyada da örneklerini gördüğümüz yaşayan köy. Burada yerel kiyafetleri içerisinde geleneksel danslarından çeşitli örnekler sundular. Kadınlar ayrı erkek ayrı olarak. Zaman zaman da beraber sunulan bu danslı gösterilerde davulların vuran tokmalarının ritmine uymamak mümkün değil. Davullar çalmaya, kızlar ve erkekler dans etmeye başlayınca kendisini bu çoşkulu havaya kaptırmayan ve yerinde dans etmeyen kimseyi görmedim. Çok eğlenceli ve coşku dolu, hareketli olan bu dansları seyrederken çok eğlendik.
Buradaki gösteriler bununla da bitmedi. Bizleri de başrole dahil ederek gelinin evinden alınıp damadın evine götürülmesindeki gelin alayı, eğlencenin zirvesi oldu.
İçimizden birisini seçip kabilenin kralı yaptılar ve kral giysilerini giydirdiler. Başına tacını takıp eline de mızrağını verdiler. Bir bayanı da kraliçe gibi giydirip kralın yanına koydular. Diğerleri bu kral ve kraliçenin tebası oldular. Çok güldük.
Otele döndüğümüzde yemek vaktine kadar başka bir yerel dans grubunun gösterilerini keyifle izledik. Güzel bir akşam yemeğinden sonra herkes, yarının hayalini kurarak mutlu bir tebessümle odalarına çekildi.
Ruanda’da yemek konusunda hiç sıkıntı çekmezsiniz. Keçi ve dana etinden yapılmış kebaplar ile keçi kavurması çok lezzetli; ben tavuk eti yemeklerini özellikle tercih ettim. Bizim çiftlik tavuğu gibi değil. Köyde yakalanıp getirilmişler. Gerek dana, gerekse tavuk ve keçi doğal ortamda beslendiğinden çok lezzetliler. Çorbalar da içilir. Tropikal meyveler için söylenecek bir şey yok, burası da diğer Afrika ülkeleri gibi bir cennet. Ruanda birasını tadın derim. Hiç de fena değil. Yemekten sonra ve kahvaltıda Ruanda kahvesi de iyi gidiyor. Afiyet olsun.
Ruanda seyahatimiz bitti. Yarın sınırı geçip Uganda’ya geçecek ve seyahatimize kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Uganda’da buluşmak üzere hoşça kalınız.
olay.salcan@gmail.com
https://olaysalcan.blogspot.com/


Fotoğraf Galerisi