27 Eylül 2012 Perşembe

Tarihin Başkenti: NİKSAR 2


Niksar’daki gezimize kaldığımız yerden devam ediyoruz: Roma döneminden kalma kurnaların bulunduğu hamamın hemen aşağısında Ulu Cami yer almakta. Anadolu’daki ulu camilerin ilk örneklerinden biri olan eser, Selçuklu mimarisinin izlerini taşımakta. Kayıtlara göre Fatih Sultan Mehmet Trabzon seferine giderken Ramazan ayını ve bayramını Niksar’da geçirmiş, bu camide ibadet etmiş. Son yıllarda restore edilen camide bazı sütunların üzerinde yüzlerce yıl önce yapılmış süslemelerin izlerini görmek mümkün.


Arasta
Niksar arastasında her biri neredeyse asırlık geçmişe sahip çok sayıda dükkanı görmeniz mümkün. Burada bulunan küçük bir çeşme II. Abdülhamit döneminde inşa edilmiş. Yakınlarında bulunan ve “mahfel” adıyla bilinen kahvehane ise Anadolu’nun en özgün “kültürel” yapılarından biri. Yaklaşık 80 yıllık kahvehanenin müdavimleri belli. Gaziantep’te bulunan birkaç asırlık Tahmis Kıraathanesi’nin bir benzeri sanki. Yolunuz Niksar’a düşerse en azından bir bardak çay içmek için uğramanızı öneririm.


Kahvehanenin hemen yanında, Çanakçı çayı üzerinde bulunan tek gözlü Leylekli Köprü, görülmesi gereken bir diğer eser. Devşirme taştan inşa edilen bir köprünün üzerinde bulunan ve muhtemelen yakınlarda bulunan bir Roma kentinden devşirilen “ağzında yılan tutan leylek” figürü köprüye adını vermiş. Biraz ileride de Seğmenli Köprüsü yer almakta.


İki Anıt Mezar
Niksar kalesinin karşısında bulunan tepeye doğru giderken Gregory Tamatogros Kilisesi’nin kalıntılarını görmeniz mümkün. Yıllardır toprak altında kalan, bazı bölümleri depo olarak kullanılan kilise son yıllarda biraz temizlenmiş ve dışarıdan da olsa görülebilmesi sağlanmış.

Biraz ileride ise Niksar’a gönülden bağlı olan iki sanatçının anıt mezarı yer almakta. Bunlardan ilki; “Senin dudakların pembe/Ellerin beyaz,/Al tut ellerimi bebek/Tut biraz!” dizelerinin sahibi olan Cahit Külebi’ye ait. 1997 yılında Ankara’da hayata veda eden Külebi’nin naaşı 2010’da Niksar’a getirilmiş ve kaleye hakim bir noktaya defnedilmiş.

Hemen yanında da Erzurum’da doğan ancak hayatının büyük kısmını Niksar’da geçiren ve “Gönül gurbet ele çıkma/Ya gelinir ya gelinmez/Her dilbere meyil verme/
Ya sevilir ya sevilmez” dizelerini kaleme alan Erzurumlu Emrah’ın türbesi bulunmakta.

Diğerleri
Kent içinde görülmesi gereken iki yer daha bulunmakta: Bunlardan birisi Roma Arsenali yani silah üretim ve depolama merkezi. Niksar’da neredeyse her gün yeni bir eser bulunmakta. Arsenal de bunlardan birisi. Tek katlı bir evin altında bulunmuş. Yapıya evin bodrum katından girilmekte. Birbirine paralel iki galeriden oluşan bu yapıdaki çalışmalar halen sürmekte. İlginç bir yer; içinde havalandırma bacaları bulunan bazı odalar ortaya çıkarılmış. Mekanın temizlenmesi sırasında çok sayıda iskelet bulunmuş. Yapılan çalışmalar yapının ikibin yıldan eski olduğunu ortaya koymuş!

Gezilmesini önereceğim bir diğer yer de Ayvaz Parkı ve Ayvaz Kent Ormanı. Kentin 2 kilometre uzağında bulunan ve tadı gerçekten çok güzel olan Ayvaz suyunun çıktığı alan günümüzde mesire yeri olarak kullanılıyor. Çam ağaçlarıyla kaplı alanda her türlü ihtiyacın giderileceği tesisler yer almakta. Evliya Çelebi’nin de bahsettiği bu alanda kısa bir süre önce tesadüfen yapılan kazıda Roma döneminden kalma mozaiklere rastlanmış! Yapılacak çalışmalar sonucu, zemini mozaik ile bezenmiş çok sayıda “yamaç evi”ne ulaşmak hiç de şaşırtıcı olmayacak gibi geliyor bana. Bekleyelim ve görelim!

Kaleye Doğru…
Artık kent merkezindeki gezimizi tamamladık sayılır. Bundan sonra kaleye doğru yola koyulabiliriz. Burada ilk karşılaşılan yapı Melik Gazi Türbesi. Doğrusunu söylemek gerekirse Türkiye’nin pek çok yöresinde Melik Gazi adına yapılmış türbe bulunmakta. Niksar’daki türbe Danişmendlilerin kurucusu olan Melik Danişmend Gümüştekin Ahmet Gazi adına XII. yüzyılın ortalarında yaptırılmış. Türbe çeşitli dönemlerde tamirden geçirilmiş, bu nedenle özgün halini önemli ölçüde kaybetmiş.


Türbenin çevresi günümüzde etraftan toplanan çeşitli dönemlere ait mezar taşları ile  “Türk-İslam Medeniyeti Taş Eserler Müzesi” haline getirilmiş. Burada bir not daha düşelim, benzeri bir müze Konya’da bulunmakta. Biraz ileride bulunan Selçuklu mimari geleneklerine göre yapılan Kolag Kümbeti de görülmesi gereken eserler arasında yer almakta.

Niksar Kalesi
Kente hakim bir tepenin üzerinde bulunan kalenin yapım tarihi bilinmiyor. Ancak, veriler kalenin Roma döneminde inşa edildiğini, Bizans, Pontus, Danişmend ve Selçuklu dönemlerinde genişletildiğini ortaya koymakta. Anadolu’nun en büyük kalelerinden birisi. Kale iç, orta ve dış olmak üzere üç bölümden oluşmakta. İç kalenin büyük bir kısmı günümüze gelebilmiş; orta ve dış kalenin ise bazı bölümleri ayakta kalabilmiş. Günümüzde kalenin bazı kısımları onarılmış ve park haline dönüştürülmüş. Burada çevrede bulunan bazı taş eserler de sergilenmekte. Gerçekten güzel bir mekan.


Anadolu’daki en eski medreselerden biri olan Yağıbasan Medresesi’de kalede yer almakta. 1158’de inşa edilen medrese Anadolu’da tıp eğitiminin verildiği ilk yerlerden biri. 1939 ve 1942 depremlerinden önemli ölçüde hasar gören medrese kısa bir süre önce elden geçirilmiş. Günümüzde bazı kısımları lokanta olarak kullanılmakta, birkaç oda da “müze” olarak düzenlenmiş. Kültürel etkinlikler için de kullanılan “yeni” medrese hoş bir akşam geçirmek için önerilir. Ancak, yaz aylarında bile serin olduğu için tedbirli olmakta yarar var!

Medresenin hemen yanında da Yağıbasan Türbesi bulunmakta. Türbe, 1939 depreminde tamamıyla yıkılmış, ancak birkaç yıl önce ihya edilmiş!

Eğer vaktiniz varsa, Niksar’ın biraz dışına çıkıp Efkerit vadisini gezebilir, benzeri Kızılcahamam yakınlarında Alicin Deresi mevkiinde bulunan sığınağa dönüştürülmüş bir mağarayı görebilirsiniz. Ayrıca Çamiçi yaylasında hoş vakit geçirebilir, ardından da eski bir Rum yerleşkesi olan ve günümüzde Selanikli mübadillerin yaşadığı Ardıçlı Köyü'nü ziyaret edebilirsiniz.


Ne Alınır?
Niksar belediyesi özellikle kadınların el emeklerinin karşılığını alabilmesi için örnek bir çalışma başlatmış ve “Niksar El Sanatları Kadın Çevre Kültür ve İşletme Kooperatifi”nin kurulmasını sağlamış. Niksarlı hanımlar ürettiklerini “sokak atölyeleri” olarak adlandırılan bir mekanda pazarlama imkanına sahip. Niksar’dan dönerken buradan gıda ve hamur işleri, ahşap boyama, seramik ürünleri, yöresel motifli keçe ve kilimler alabilmeniz mümkün.


Ayrıca, isterseniz “Unesco Yaşayan İnsan Hazineleri” listesinde yer alan kaval ustası Yaşar Güç’ü ziyaret edip hem müzik dinleyebilir, hem de ürettiği eserlerden alabilirsiniz. Bir başka atölyeden de Niksar’a özgü kök boya kullanılarak üretilmiş dokumalardan edinebilirsiniz.

Hükümet Konağı’nın altındaki kooperatifte başta kuşburnu marmelatı, ceviz, peynir ve yağ olmak üzere Niksar’a özgü yiyecekler bulmanız mümkün. Bu arada, Niksar/Tokat yöresinde yetiştirilen Narince cinsi üzümün “salamura” yapraklarının son derece leziz olduğunu da hatırlatalım.


Niksar’ın mahalli pazarı Pazartesi günü kurulmakta. İmkanınız olursa bu pazarı gezmenizi öneririm. Dalından yeni koparılmış meyveler, daha sabahleyin toplanmış sebzeler sizi beklemekte!


Bir başka rotada birlikte olmak dileğiyle...

YAZI VE FOTOĞRAFLAR: M.Bülent Varlık /mbvarlik@gmail.com



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder