10 Ekim 2012 Çarşamba

Akdenizle Çöl Rüzgarlarının Harmanlandığı Yer: TUNUS


Son zamanlardaki “Arap Baharı” diye adlandırılan demokratik hareketlerle adından çok söz edilen Tunus’a yolum düştü. Gitmeden önce bir çok arkadaşım bölgedeki olaylar nedeniyle "güvenli bir ülke" olmadığı noktasında uyardılar. Uyarılar beni durdurmaya yetmedi. Tunus'u kendim görmek ve deneyimlemek istedim.  Bundan önce de bazı ülkelere ziyaretim olduğunda, aynı uyarılarla karşılaşmıştım. Bunların medyada yayınlanan bazı haberlerin tek taraflı ve yanlış değerlendirmeleri olduğunu da o ülkeleri gezdiğimde anladım.
Tunus’a gidip gördüğümde de ne kadar haklı olduğum bir kere daha ortaya çıktı. Tunus, son derece sakin, güvenli ve gidip görülecek bir ülke. Gerçekten orada hem sonbaharı hem de "Arap baharı"nı birlikte yaşadım. Türkleri de çok seviyorlar. Özellikle Türk olmanız, ayrıcalıklı olmanız demek. Zaten Türklere "kardeş" diye hitap ediyorlar.

Tunus, her şeyden önce bir Akdeniz ülkesi. Akdeniz’in o büyülü havasını burada da hissediyorum. Tunus’un en büyük özelliklerinden birisi de beyaz badanalı, mavi kapı ve pencereli, çatısız evleri. Bunlara o güzelim işlemeli kapılar da eklendiğinde göze hoş gelen bir görüntü ortaya çıkıyor.

Şu bir gerçek ki, Akdeniz’de denize girmek, nefis deniz ürünlerini tatmak başlıbaşına bir keyif.  Işıl masmavi bir deniz, upuzun kumsallar, sahil boyunca uzanan denize sıfır lüks oteller, tarih, kültür, misafirperver bir halk ve çok daha fazlası var Tunus'da...
Sahip olduğu eşsiz değerlere bugüne kadar sahip olmadığı demokrasiyi ekleyerek kendisine yeni bir gelecek oluşturma çabaları içerisinde olan Tunus’u yerinde tanımak, güzel insanları ile birlikte, güvenlik içerisinde bir müddet beraber olmak için; Tunus, gezi listesinin şimdiden başına konulacak bir ülke olmayı hak ediyor.

Uçağımız "Tunus" adı ile anılan başkentine gece geç saatlerde indiğinden hemen odama dinlenmeye çıkıyorum. Güzel bir uyku ve enerji veren güçlü bir sabah kahvaltısının ardından ilk önce başkenti keşfetmeye başlıyorum. Otelden adımımı dışarıya attığım anda kendimi bu güzel ülkenin cazibesine kapıldım diyebilirim. Tunus'da geçirdiğim bir hafta rüya gibiydi. Rüya aleminden aklımda kalanları sizlere aktarmaya çalışacağım. Tabii ki her gezdiğim yeri ve gördüklerimi sizlere burada anlatmak mümkün değil. Daha ziyade beğeneceğinizi umduklarımın bazılarını aktaracağım. Tunus hakkında daha fazlasını öğrenmek istiyorsanız, yalnızca gitmenizi öneririm. Öğrenmenin en güzel yolu bu.

Kentin en önemli ana caddesi Habib Burgiba. Gündüzleri çalışma hayatının hareketli kalabalığına, akşam saatlerinde ise iki taraflı kafelerinde nargilelerini tüttürürken, sıcak çaylarını içen insanların sakinliğine sahip.


Başkentin önemli bir yeri olan bu bulvarın her iki ucundaki 7 Kasım ile Bağımsızlık meydanları, bu bulvara ifade ettikleri ile bir farklılık katıyorlar.

-ESKİ KENT EL MEDİNE-
Tunus’un geleneksel el sanatlarının tezgahlarda sergilendiği “suk” denilen inişli çıkışlı, labirent gibi sokaklarında yürümek geçmişe yapılan bir yolculuk gibi. Zaman, sanki burada durmuş. Bir turistin gittiği yerde görmeyi hayal ettiği yerlerden birisi bu suklar.

Kapalı çarşı, Osmanlı mimarisinin güzel ve alışılmış örneklerinden birisi. Dışarıdaki sıcak ve rutubetli havadan sonra, buradaki serin hava iyi geliyor. Cana yakın satıcıları, kendine özgü rengarenk vitrinleri ile çarşının sonuna ulaştığımda dikkati çeken eser, her yerden görülen kare biçimli minaresiyle Kuzey Afrika’nın en büyük camilerinden birisi olan "Zeytin Camisi"
İnşasına 732 yılında başlanan, 13 asırlık geçmişi ile 5 bin metrekareye kurulmuş muhteşem bir tarihi eser. Camide dikkatimi çeken, klasik geleneksel kıyafetleri ile dolaşan; içeride ve avluda uyuyan Tunuslular. Daha da önemlisi Kartaca antik kentinden getirilerek caminin inşaatında kullanılmış 160 sütun.


Başkent’te çok sayıda Osmanlıdan kalma tarihi eser var. Hatta şunu söyleyebilirim ki en güzel eserler Osmanlı eserleri ve hala kullanılıyorlar. Hükümet meydanında hastane dahil devlet tarafından kullanılan bir çok bina Osmanlılardan kalma. Hepsi tek tek görülmeye değer.

-KARTACA VE HANNİBAL -
Gebze’ye gittiğimde mezarını saygı ile ziyaret ettiğim tarihin en büyük politikacı ve askerlerinden olan Hannibal’in memleketi Tunus. Başkent yakınlarında harabeleri bulunan Kartaca, bir zamanlar Hannibal ile Roma İmparatorluğu’na zor zamanlar yaşatmış ve çok uğraştırmış. Hannibal, 30 kadar savaş fili ve yaklaşık 30 bin askeriyle müthiş zorluklarla dolu, inanılmaz bir yol kat ederek; İber Yarımadası, Pireneler ve Alpler'i aşıp, kuzey İtalya'ya girer ve önemli çarpışmalarda Roma ordusunu bozguna uğratır. Roma’ya kadar gelen Hannibal, Roma’yı yıkmaz. Daha sonra Romalılar toparlanıp Kartaca'ya saldırır, Hannibal’ı yener ve Kartaca’yı yıkarlar. Onun Romalılara yapmadığını; Romalılar Kartaca’ya yapar. UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde olan Kartaca, Başkent’e çok yakın.


SİDİ BOU SAİD
Akdeniz’in mavi rengi ile dalgalarının köpüklerinin beyaz renginin karada yansıması ve yasemin kokulu Sidi Bou Said. İnsana huzur veren bir yer. Birbirine yakın, gölgelerinin üst üste geldiği beyaz badanalı evlerinin, mavi kapı ve pencereleri ile verdiği sakin görüntüsü insanı dinlendiriyor.


Tarihte önemli bir yer tutmuş ve Roma İmparatorluğu’na zor anlar yaşatmış Kartaca sahilllerinde yer alan, küçük ama çok şirin kasaba. İsterseniz Akdeniz’e bakan lokanta ve kafelerinde, isterseniz dar sokaklarının kesiştiği köşe başındaki gölgeli ve serin kafelerde bir bardak Akdeniz’in havası ile tatlandırılmış çayınızı içerken yorgunluğunuzu atabilirsiniz.

Hediyelik eşya dükkanlarındaki çeşitlilik ve renkliliğin bu şirin kasabaya kattığı canlılığın cazibesinden kurtulmaya çalışmayın. Bırakın kendinizi, baş döndürücü yasemin kokularını soluyarak Sidi Bou Said’in insanı rahatlatan güzelliğinde ve dar sokaklarında kaybolun, güzelliklerin tadını çıkarın. Emin olun Akdeniz, Sidi Bou Said’de bir başka güzel.

-AMFİTİYATRO-EL JEM-
Roma İmparatorluğu’nun ihtişamının bugüne kadar gelmiş büyük bir göstergesi olan amfitiyatro, küçük bir kasaba olan El Jem’de bulunuyor. Bu küçük kasabaya girildiğinde insan, böyle muazzam bir tarihi eserle karşılaşacağını hiç ümit etmiyor. Evet amfitiyatroyu görmeye geldim, ama insanı gördüğünde büyüklüğü ve heybeti ile bu kadar şaşırtan bir eser beklemiyordum.

Yapılışı 3. yüzyıla kadar giden, gerçekten son derece iyi korunmuş bir eser bu. Benzeri Roma’daki Colosseum’dan daha küçük olan bu tiyatro, 35.000 kişi alan seyirci kapasitesi ile insanı kendine çekiyor. Seyirci yerlerine oturup döğüşlerin yapıldığı arenaya baktığınızda kendimi bir anda gladyatörlerin birbirleri ile yaptığı kanlı döğüşlerini izler buluyorum. Kılıç ve mızrak şakırtılarını, seyircilerin coşku dolu bağırmalarını duyabiliyorum. Bir kapının açılıp kana susamış arslanların alana doğru koştuğunu görebiliyorum.

KAIROUAN
Kairoun, 670 yılında Hz. Muhammed’in sahabelerinden Ukbe Bin Nafi tarafından kurulmuş, dünyanın dördüncü Müslüman merkezlerinden birisi olması nedeni ile Müslümanlar tarafından özel bir öneme sahip Kuzey Afrika’nın ilk kutsal şehri. Şehirde sahabe ve evliyaların türbeleri, camiler ile her yıl Hz. Muhammed’in doğumunun kutlandığı Ulu Cami bulunmakta.


688 yılında yapımına başlanan ve Kuzey Afrika’nın en büyük ibadet yerlerinden biri olan Kairounan Cami, yüksek duvarlarla çevrili geniş avlusu, güneş saati, Roma ve Bizans döneminden kalma 365 adet sütun üzerinde duran tavanı, dış avludaki sütun ve kapılardaki işçiliği ile insanı büyülüyor.

İlk bakışta kapılarındaki işçiliğin aynı olduğunu zannediyoruz. Dikkatli baktığımızda caminin kapılarındaki işçiliğinin, tamamen farklı olduğunu görebiliyoruz ki bu da camiyi diğerlerinden farklı kılan bir özellik. Ancak bana göre en büyük özellik, caminin dışındaki Sahabe mezarları. Araplarda mezar adeti olmaması nedeni ile bu mezarlar beyaz güzellikleri ile Tunus’a çok büyük değer katıyorlar.


Burada görülecek en güzel eserlerden birisi olan Hz. Muhammed’in berberi Abi Zamaa El- Balavi’nin türbesi, Endülüs ve Türk izlerini taşımakta.

-TUNUS NASIL BİR ÜLKE?- 
*Tunus; 3000 yıllık tarihi ile dünyada önemli bir yer işgal etmiş, Akdeniz Medeniyeti’nin önemli merkezlerinden birisi.
*Kartaca, Roma, Bizans, Arap, Osmanlı ve Tunus medeniyetlerinin güzel örneklerini sergileyen çok önemli bir müze niteliğinde bir ülke.
*Kültür ve tarihi değerlerinin yanında uzun kumsalları, deniz ve güneşi ile Akdeniz’in güzelliklerinin yaşanacağı bir ülke.
*Güneyden sapsarı sahra çöllerinin sıcak havasının Akdeniz’e geldiğinde serinlediği, Afrika ruhunun Akdeniz ritmine ulaştığı ışıl ışıl bir ülke.

*İnsanlarının sevimli, misafirperver olduğu, güvenli bir ülke.
*Demokrasiyi kabul etmiş ve bunu geliştirmek için her türlü çabayı gösteren, bu konuda samimi ve içten önerilere açık bir ülke.
Tunus’daki en önemli turizm faaliyetlerinden birisi de, çöl turizmi. Bunun için çok iyi organize olduklarını söylüyorlar. Eylül ayında gittiğim için bu fırsatı iklimin müsait olmaması nedeniyle kaçırdım. Çöl bu aylarda hala çok sıcak olduğundan, kasım dahil kış aylarında bu faaliyetleri programa dahil ediyorlarmış. Sırf bu nedenle Tunus’a bir kere daha gidilebilir diye düşünüyorum.

Tunus mutfağı çok geniş değil. Değişik tatlar yok. Ancak "Tacin" denilen özel kaplarda hazırlanmış bulgur yemeği çok lezzetli ve farklı bir yere konulmalı. Bunu tavuklu, etli, balıklı ve sebzeli yapıyorlar. Hepsi son derece güzel ve farklı lezzette. Tunus’a gidildiğinde muhakkak yenilmesi gereken yiyeceklerin başında geliyor.



Sözün kısası Tunus; güvenli, gidilecek, görülecek ve yaşanacak bir ülke. 

YAZI VE FOTOĞRAFLAR: Olay Salcan

5 yorum:

  1. Tunusta yaşayan biri olarak çok güzel olmuş, tebrikler...

    YanıtlaSil
  2. Çok teşekkür ederim. Bu güzel ülke ile ilgili çok yazacağım güzellikler var ama hepsini buraya sığdıramadım. Ancak, başka medya ortamlarında da diğer güzellikleri belirten yazılarımı yakında okuyabileceksiniz. Selamlarımla Olay SALCAN

    YanıtlaSil
  3. Yine bizi alıp götürdünüz uzak diyarlara,kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Selam ve sevgilerimle............

      Sil