5 Mayıs 2014 Pazartesi

ENDÜLÜS'TE RAKS

İSPANYA’DAKİ İSLAM MİRASI: ENDÜLÜS

711 yılında, 7 bin kişilik ordusuyla, daha sonra adını taşıyacak olan Cebelitarık Boğazı’nı geçerek İspanya’ya giren, Berberilerin efsanevi komutanı Tarık Bin Ziyad, Avrupa’nın güneyinde büyük bir uygarlığın temelini attığını bilemezdi. Ziyad’ın, askerlerinin geri dönüş seçeneğini aklından çıkarmaları için geldikleri gemileri yaktırarak tarihe geçen askeri dehası, 900 yıl kadar sürecek büyük bir uygarlığın ilk işaretiydi belki de. Aralarında ünlü felsefeci, hekim İbn Rüşd’ün de bulunduğu pek çok bilim adamı yetiştiren ve tarihe Endülüs İslam Uygarlığı olarak geçecek olan bu dönem, bilim ve sanatta Orta Çağ Avrupasını çok geride bırakmış ve kimi bilim adamlarınca Rönesans hareketinin de fitilini ateşlemiştir...
 
Endülüs’ün kültür mirasında Müslümanlar gibi önemli bir payı olan Yahudileri 1492’de sürgüne gönderen İspanya, 1609’da da Endülüs Müslümanlarını sürgün eder. Sonuçta en az yarım milyon insan yöreyi terk ederken geride zengin bir kültürel miras kalır.
 
İdari açıdan İspanya’nın 17 özerk bölgesinden biri olan, ülkenin güneyindeki Endülüs’ün başkenti Sevilla ile önemli kentlerinden Granada, Kordoba, Ronda ve Malaga’ya yapacağımız bu yolculukta; Endülüs İslam Uygarlığı olarak anılan görkemli mirasın izlerini süreceğiz.
 

























Güneş Sahili’ndeki İslam Mirası

İspanya’nın Güneş Sahili olarak anılan güney kıyılarında yer alan ve turistik Marbella kentine komşu Malaga, ünlü ressam Pablo Picasso'nun doğduğu kent. Malaga’da iki önemli İslam mirası bulunuyor; Gibralfarao Kalesi ve Alkazaba. Endülüs'te Arapların İspanyollara bıraktıkları son kalelerden Gibralfarao ve bu kale ile bağlantılı olan Alkazaba Kalesi 11. yüzyıla tarihleniyor. Malaga’da ayrıca Roma Tiyatrosu, Roma, Vizigot, Arap ve İspanyol dönemlerinden kalan surlar ile tarihi botanik bahçesi ve de Picasso Müzesi görülebilir. 






Sokakların boşaldığı, restoranlar haricindeki tüm işyerlerinin kapandığı “siesta” (öğle uykusu) saatlerinde başladığımız Endülüs gezimizde; İspanya’dan başka Portekiz, İtalya ve Yunanistan gibi Güney Avrupa ülkeleri ile Güney Amerika’nın sıcak ülkelerinde de yaygın olan bu geleneğin dünyaya Endülüs’ten yayıldığını öğreniyoruz. 

Endülüs’ün gözbebeği Elhamra
Endülüs'te, İslam Uygarlığı etkisinin hissedildiği yerlerden bir diğeri ise Sierra Nevada Dağları’nın eteklerinde yer alan ve görkemli Elhamra Sarayı’na da ev sahipliği yapan Granada’dır. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde de yer alan Elhamra Sarayı adını, kil rengi taşlarına atfedilen Arapça kırmızı anlamındaki Hamra’dan almış. Cennet-ül Arif (Bilge Cenneti) olarak adlandırılan bahçesiyle meşhur Saray, Arabesk mimarisiyle de dikkat çekiyor. Elhamra Sarayı, Granada’nın merkezinde, 700 metre yükseklikte bir tepede bulunuyor. 12-15. yüzyıllar arasında egemenliğini sürdüren Nasri Sultanlığı döneminde yapılan Saray, çiçekli bahçeleri, havuzlu iç avluları, geniş salonları, zarif sütunları, işlemeli kemerleri, özgün duvar ve tavan süslemeleriyle etkileyici bir yapı. (Nasri Sarayı, Alkazaba ve yazlık bahçe olmak üzere üç ana bölümden oluşan Elhamra kompleksi, saray bölümü saatli
olmak üzere tek bir biletle ve en az üç saatte geziliyor. Kapıda kalmamak için, giriş biletini daha önce internetten almak şart...)








Öte yandan ünlü İspanyol şair Garcia Lorca’nın da memleketi olan Granada’da görülebilecek diğer yerler olarak; Lorca’nın Evi, Granada Katedrali, Portico Sarayı, Kordoba Sarayı (Kent arşivi), daha sonra kendini de göreceğimiz Guadalqivir nehrinin kollarından Dorre’nin kıyısı ile Arap mahallesi (Albeyzin) ve Roman mahallesi (Sacromento) sayılabilir. Özellikle Albeyzin’in ara sokaklarından tırmanarak ulaşılabilen Mirador de San Nicolas tepesinden Elhamra’yı karşıdan ve kenti yukardan seyretmeden olmaz.







Tarihi Başkent

Guadalquivir’in iki kenarında yer alan ve zamanında Endülüs Emevi Devleti’nin başkentliğini yapan Kordoba’nın (Kurtuba); Roman Köprüsü, Plaza Mayor (Pza Corradera), Musevi Mahallesi, Roman Tapınağı, tipik Endülüs sokakları vb turistik yerleri arasında, İspanyollar tarafından Mezquita olarak anılan tarihi Kurtuba Camisi öne çıkar. Kurtuba Camisi de UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ndedir. 785 yılında Endülüs Emevilerince yaptırılan ve 800 sütunuyla ünlü Cami, 1523’de Katedral’e, avlusundaki minare ise çan kulesine dönüştürülmüş. 14. yüzyılda Hıristiyan Araplar tarafından yaptırılan Alkazar Sarayı ile diğer Endülüs kentlerinde de gördüğümüz hamamlar (Arabik banyo), Kordoba’nın günümüze ulaşabilen Arap Mirası arasında not edilebilir.





Endülüs turumuz devam ederken bir yandan da İspanyol Mutfağı’nı da keşfetmeye başlıyoruz. “Tapas” olarak adlandırılan ve soğuk ve sıcak çeşitleri bulunan meze/atıştırmalıklarla başladığımız yerel yemeklere bu defa sebzeli, etli, deniz ürünlü olarak da yapılan safranlı pilav “paella” ile devam ediyoruz. Bu arada kısaca meyveli şarap kokteyli olarak tarif edebileceğimiz “sangria” yı unutmuyoruz.






Bugünkü Başkent

Kordoba gibi Guadalquivir kenarında kurulan bir diğer kent olan Sevilla, bağrında Endülüs Mimarisi’nin en güzel örneklerini yaşatıyor. İslam ve Gotik üslupların bir sentezi olan Alkazar (Saray) ile bugün Katedral’e ve bu Katedral’in çan kulesine dönüşmüş olan tarihi Ulu Cami ve minaresi La Giralda, kentteki başlıca İslam eserlerinden. 12. yüzyılın sonlarında Muvahhitlerin yaptırdığı Ulu Cami 1401’de büyütülerek bugünkü Katedral’e dönüştürülmüş. Yapıldığı dönemde Avrupa’nın en büyüğü olan ve Kristof Kolomb’un da defnedildiği Katedral’in, 98 metre yükseklikteki kulesi La Gralda, Sevilla’nın sembolü. Katedral ile birlikte La Gralda’nın seyir terasından kuşbakışı seyredebileceğimiz tarihi merkezde yer alan Yerli (Amerika) Arşivi ve Alkazar 1987’den beri UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde. Zamanında Arap emirleri tarafından yaptırılan Alkazar, 1364’de Kraliyet 
Sarayı’na dönüştürülmüş.




Eski Yahudi Mahallesi (Santa Kruz), Çingene Mahallesi (Tirana), boğa güreşlerinin yapıldığı Arena, El Arenal semtindeki Altın Kule, eski bir tütün fabrikasında kurulan Sevilla Üniversitesi, eski bir saray bahçesi olan Maria Luisa Parkı ve bitişiğindeki Amerika Meydanı ile İspanya’nın en büyük meydanı Plaza de Espena, Sevilla’da görülebilecek diğer yerler arasında sayılabilir.







İspanya’nın, özellikle Endülüs bölgesinin olmazsa olmazlarından biri de Flâmenko izlemek olsa gerek. Arap, İspanyol, Yahudi, Çingene kültürlerinin ortak folkloru “Flamenko” hemen her kentte turistik veya otantik bir çok mekanda izlenebilir. Bizim tercihimiz Sevilla’daki Flamenko Müzesi oluyor. Bir saatten fazla süren, sonunda turistlerin sahneye davet edilmediği, sadece müzik ve danstan ibaret bu gösteriden çok memnun kalıyoruz. 





Kale-Kent

Sevilla’yı, “Güneş Sahili”ne bağlayan yol üzerindeki Ronda, Emeviler tarafından kurulmuş bir kent. Zaten kentin adı da Arapça kale-kent anlamındaki İzn Rand Onda’dan geliyor. Uçurumlarla çevrili bir tepe üzerinde yer alan Rondo’nun ortasından geçen Guadalevin nehri üzerindeki üç tarihi köprünün en büyüğü olan Puento Nuevo özellikle görülmeye değer... Ronda’daki başlıca İslam mirası ise 13. yüzyılda cami olarak inşa edilen ve Arap egemenliğinden sonra ana şapele dönüştürülen Santa Maria La Mayor Kilisesi. Ronda’da ayrıca İspanya’daki boğa güreşlerinin ilk yapıldığı yer olan Plaza de Toros, V. Felipe Kemeri, tarihi surlar ile V.Carlos ve Almocabar sur kapıları ile görülebilir






 Malaga’da başlayan ve beş günde, Endülüs’ün beş kentini gezdiğimiz turumuz gene Malaga’da sona eriyor. Endülüs’e, Münir Nurettin Selçuk’un unutulmaz bestesiyle Türk Sanat Müziği’nin klasikleri arasında de giren Yahya Kemal Beyatlı’nın ünlü şiiri “Endülüs’te Raks”ın dizeleriyle veda ediyoruz. THY ile İstanbul-Malaga yolculuğu 4 saat sürüyor. Endülüs kentlerine ayrıca Madrid veya Barselona gibi merkezlerden otobüs veya trenle de ulaşılabilir. Yeşil pasaportlara vize uygulamayan İspanya için Schengen vizesi gerekiyor


ENDÜLÜS'TE RAKS

Zil, şal ve gül. Bu bahçede raksın bütün hızı...
 
Şevk akşamında Endülüs üç defa kırmızı...

Aşkın sihirli şarkısı yüzlerce dildedir.
İspanya neş'esiyle bu akşam bu zildedir.
Yelpaze çevrilir gibi birden dönüşleri,
İşveyle devriliş, saçılış, örtünüşleri...

Her rengi istemez gözümüz şimdi aldadır;
İspanya dalga dalga bu akşam bu şaldadır.

Alnında halka halkadır aşüfte kâkülü,
Göğsünde yosma Gırnata'nın en güzel gülü...

Altın kadeh her elde, güneş her gönüldedir
İspanya varlığıyla bu akşam bu güldedir.

Raks ortasında bir durup oynar, yürür gibi;
Bir baş çevirmesiyle bakar öldürür gibi...

Gül tenli, kor dudaklı, kömür gözlü, sürmeli...
Şeytan diyor ki, sarmalı, yüz kerre öpmeli...

Gözler kamaştıran şala, meftun eden güle,
Her kalbi dolduran zile, her sineden: "Ole!"


YAZI: Timur ÖZKAN

FOTOĞRAFLAR: İhsan ALBOĞA

1 yorum:

  1. Yazı ve fotoğraflar çok güzel. Tekrar gitmiş gibi oldum...

    YanıtlaSil