21 Mart 2016 Pazartesi

DEĞİŞİK KÜLTÜR ve MEDENİYETLERİN İÇ İÇE OLDUĞU BALKANLAR

Sabahın serinliği ile bizi karşılayan Priştine’de şehre hâkim bir bölgedeki manzaradan sonra ilk durağımız olan I. Murad Hüdavendigar türbesini ziyaret ediyoruz. 500 yıldan fazla Balkanlarda hâkimiyetini sürdüren Osmanlı Devleti döneminde yapılan eserlerden ilkini görüyoruz. Asırlık bir ağacın altında rehberimizin bilgilendirmesini dinliyoruz.

 I.Murad Hüdavendiger Türbesi

Priştine’den yeşilin her rengini görebileceğimiz Prizren’e hareket ediyoruz. Aracımız bizi Akdere üzerinde kurulmuş olan Taş Köprünün önünde bırakıyor. Etrafa baktığımız zaman Türkçe yazılı dükkan isimleri dikkatimizi çekiyor. Sinan Paşa Caminin arkasındaki tepede eski kale gözüküyor. Sinan Paşa Cami, Taş Köprü, Gazi Mehmet Paşa Hamamını gezdikten sonra verilen molada Akdere kenarındaki kahvehanede türk kahvesi içerek yorgunluğumuzu atıyoruz.


Taşköprü, Sinan Paşa Cami, Prizren Kalesi

Prizren’den hareket ederek Kosova/Makedonya sınırını geçip Üsküp’e doğru yol alıyoruz. Ertesi gün programımız yoğun olduğundan yemek sonrası dinlenmeye çekiliyoruz.
Kahvaltı sonrası türküleri ile meşhur Vardar ovası üzerine kurulmuş olan Üsküp’ü kuş bakışı yukarıdan izliyoruz. Buradan Üsküp Kalesine giderek Osmanlı döneminden günümüze kadar kalmış olan muhteşem eserleri gezmeye başlıyoruz.  
Üsküp

Mustafa Paşa Cami, Sulu Han, Kurşunlu Han, Çifte Hamam, Kapan Han, Davut Paşa Hamamı görüldükten sonra Türk Çarşısından içinden geçerek nefis yoğurt eşliğinde köfte yemek için mola veriyoruz. Öğleden sonra taş köprüden geçerek Büyük İskender heykelini, St. Teresse heykelini gördükten sonra Kalkandere’ye (Tetova) hareket ediyoruz.

Üsküp Taş Köprü

Şar Dağı eteklerindeki Pena nehrinin yanında kurulmuş olan Kalkandere’de inanılmayacak güzellikteki Alaca Camiye girdiğimiz zaman tavandaki resimlerde İstanbul manzaralarını görüyoruz. Daha sonra halen aktif olan Bektaşi Tekkesinde Bektaşi Babası ile çay içerek sohbet ediyoruz. 

 Alaca Cami

Bektaşi Tekkesinde sohbet

Bektaşi düşünce ve felsefesi hakkında anlatılanları dinledikten sonra sorularımızın cevaplarını da detaylı olarak alıyoruz. Yola çıkarak ismini gölden alan Ohrid yerleşim yerine hareket ediyoruz. Akşam yemekten sonra isteyenler göl kenarına giderek yürüyüş yapıyorlar.


Ohrid Gölünde gün batımı

Sabah erken hareket ederek Resne’de Niyazi Bey’in seramik müzesini gezip Manastır’a (Bitola) geçiyoruz. Osmanlı döneminde Atatürk’ün okuduğu ve şu anda müze olarak kullanılan Askeri İdadi binasına gidiyoruz. Mustafa Kemal Atatürk’ün balmumu heykelinin, çeşitli resim ve kıyafetlerinin bulunduğu bölümde kısa bir video izledikten sonra binanın arkeolojik eserlerinin bulunduğu bölümünü geziyoruz. Bitola’da yürüyerek İshak Cami, St.Dimitri kilisesi ve “Elveda Rumeli dizisi ile meşhur olan Şirok Sokağı gezildikten sonra Ohrid’e geri dönüyoruz.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hediye ettiği bronzdan heykel

Ohrid turumuza St. Kliment meydanından başlıyoruz. Meydanda Kiril alfabesini bulan Aziz Kiril ve kardeşi Metodius heykellerinin altı buluşma yerimiz oluyor. Safranbolu evleri benzeri Osmanlı dönemi evlerinin arasından yürüyerek Ayasofya Kilisesi, St. John Kaneo Kilisesi, Antik Tiyatro ve kaledeki St. Kliment kilisesi gezildikten sonra Ohrid Gölü manzaralı kafe’de yorgunluk çay ve kahvemizi yudumluyoruz.

St.Kliment Kilisesi


Dönüş yolu üzerinde eski sistem ile kağıt üreten yeri gördükten sonra çarşıyı dolaşıyoruz. Ohrid gölünden çıkarılan tatlı su incisi satın alırken sahte olmamasına dikkat etmek gerekiyor. Akşamüstü kalabalık sokaklarda müzik veya folklor festival gösterisine rastlayabiliriz. Makedonya müziği eşliğinde akşam yemeğimiz neşeli bir şekilde geçiyor.

Antik Tiyatro

Sabah erken kalkarak Ohrid gölü kenarında kısa bir yürüyüş yaptıktan sonra Arnavutluğun başkenti Tiran’a hareket ediyoruz. Panoromik şehir turunda Ethem Paşa Cami, İskender Bey Meydanı ve saat kulesi görüldükten sonra Budva’ya devam ediyoruz. Yeşillikler içinde alınan yol bizi bir anda Adriyatik sahiline çıkarıyor. Akşam yemeğinden sonra kısa bir yürüyüş yaparak Budva’nın renkli gece hayatını görmek ve bir kafede kahvemizi yudumlamak bütün yorgunluğumuzu alıyor.
Sabah önce Sveti Stefan adasına giderek yukarıdan izliyoruz. Bu ada dünyanın en meşhur sinema yıldızlarının, müzisyenlerin ve zenginlerinin gelip kaldığı bir yer. Ada doldurma bir yol ile karaya bağlanmış. 

Sveti StefanAdası

2500 yıllık bir yerleşim yeri olan Budva’ya geri dönüşümüzde Budva kalesi içinde Katolik Kilisesini, Ricardova Glava Plajı ile Sloven Plajını geziyoruz. Budva turizm bölgesi olduğundan yat limanı da bölgedeki önemli yat limanlarından biri olmuştur.

Tomoslava Kilisesi Kotor     
     
Boka körfezinde dik bir dağın yamacına kurulmuş Kotor kalesine gidiyoruz. Yamaçtaki kale surlarının tamamını gezmek herhalde bir gün sürer. Kalenin içinde St. Triphon Katedrali, St. Luka Kilisesi, St. Karampana Çeşmesini, 17.yy.dan kalmış saat kulesini gördükten sonra Adriyatik kıyı şeridinden Dubrovnik yerleşim yerine hareket ediyoruz.
Sabah Dubrovnik kalesi içinde tarihi sokaklarda Francis Manastırı, Rector Sarayı, Liman ve eski dönemlerde ticaret için gelen denizcilerin kaldığı Karantina Binasını gezdikten sonra Avrupa’nın en eski ve halen faal olan eczanesini görüyoruz. İsteyenler kale surlarına çıkarak gezebilirler. Dinlenmeyi müteakip Bosna Hersek’e hareket ediyoruz. Yolumuz üzerindeki Bosna Hersek’in tek kıyı şehri olan Neum’u geçerek eski Osmanlı köyü olan Poçitel’e varıyoruz. Hajji Aliye Cami ve kalesini gördükten sonra köy kahvesinde çayımı içip köylülerle Türkçe sohbet ediyoruz.
Mostar’a vardığımız zaman çarşının içinden geçerek Mostar köprüne gidiyoruz. Karadoz Beg Cami, Koski Mehmet Paşa Cami ve külliyesini gezdikten sonra köprü yanındaki bahçeli çayhanelerde Türk kahvesi içerek günün yorgunluğunu atıyoruz.
Mostar Köprüsü

Kahvaltıdan sonra Buna Nehrinin kaynağının yanında kurulmuş olan Blagay’da Sarı Saltuk Tekkesini ziyaret ediyoruz. Halen faal olan tekkede görevliler bizi bilgilendiriyor. Kaynağın çıktığı mağaraya şişme botla giriliyor.

Buna Nehri kaynak çıkışı ve Sarı Saltuk Tekkesi

Bosna Hersek başkenti Saray Bosna’ya vardığımız zaman kuşatma zamanında savaşın verdiği yaraların halen sarılmadığını görüyoruz. Tarihi çarşı içinde başlayan turumuzda kilise, cami, sinagogu görerek Sönmeyen Ateş Anıtına varıyoruz. Milyonlarca insanın öldüğü veya yerinden olduğu Birinci Dünya Savaşı kıvılcımının atıldığı yerde açılan müzeyi gezip suikastın yapıldığı Latin Köprüsünün üzerinden geçiyoruz.
Latin Köprüsü

Eski Çarşıda verilen serbest zamanda Galatasaraylı eski futbolcu Hodzic’in köfteci dükkanının önünden geçerek dibek kahvesi yapılan dükkana uğramadan yapamadım.
Sabah kahvaltıdan sonra Bosna nehrinin kaynağına kurulmuş olan Vrelo Milli Parkına gidiyoruz. Hafta sonu burası Saray Bosna’lıların piknik alanı olarak kullanılıyor.
Savaş döneminde 2 yıldan fazla şehrin ihtiyaçlarını karşılayan ve dış dünya ile tek irtibat yeri olan Tünel Müzesine gidiyoruz. Yaşlı bir hanıma ait olan evin altından Saray Bosna havalimanına kadar açılmış olan tünelin kullanıldığı zamanda çekilen filmlerin videosunu izlerken elimde olmadan gözlerim yine yaşardı. Kuşatma altında olan şehri de yaşanan olayları bir kez daha hatırladık.
                       Tünel

Saray Bosna’dan hareket ederek yeşillikler arasında süren yolculuğumuzun sonunda Belgrat’a varıyoruz. Sabah kahvaltıdan sonra Adalet Sarayı, Parlamento Binası, Osmanlı donanmasının ikmal aldığı Belgrat Kalesi, Şehit Ali Paşa Türbesi, Bayraklı Cami, Meryem Ana Gül Kilisesi, Sava Katedralini gezdikten sonra gezimizin son durağı olan Josip Broz Tito ‘nun Mozolesine gidiyoruz. Geniş bir bahçe içinde olan mozole ve müzesini geziyoruz. 

Sava Katedrali
Bayraklı Cami

Yazı ve fotoğraflar: Y. Tuncay ŞEN
Arkeleog/Profesyonel Rehber

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder